Yokuş Başına Geldiğinde Bodrum’u Göreceksin

Nerelisin sorusundan çok da haz etmeyen biriyim; doğduğum yer mi, doyduğum yer mi? Konar göçer miyim, köklü müyüm yoksa hepsi mi? Bilmiyorum. Benim bilmem için hissetmem lazım! Ve bu his, her zaman ihtiyaca göre değişebilir.
30’lu yaşlarımda enerjim değişiyor, kafamda yepyeni istekler ve açılımlar var. Nerede, nasıl olur tam bilmiyorum ama katiyen şehir olmasın!
Sanırım o zaman iki kişi olmanın da verdiği bir cesaretle işi gücü her şeyi bırakıp haritayı açıyoruz önümüze; içimizdeki sakin ama yeni evli heyecanı daha çok tatlı bir sahil kasabasının hayalini kuruyor, ama tedirginlik de var. Ne de olsa sıfırdan bir deneyim bu. Öyle birden her şeyden de kopmayalım, gerekirse alıştığımız dünyaya da erişimimiz olsun ki delirmeyelim. Buna en uygun neresi var? Eski kurtarılmış bölgem, yeni yuvam...
Sizi Bodrum zaman tünelimde hızlı bir yolculuğa çıkarıyorum. Bu meşhur yarımadaya ilk gelişim çeyrek asır önce… Lisedeyim. “Ohoo buralar hep mandalina bahçesiydi” diye anlatıyorlar. Şekerci dükkanına girmiş gibi hissediyorum kendimi; bir çocuk neşesi ve huzuru, hele o maviliklere açılan inci gibi ufacık küp dokular, benim için hâlâ her yerin mandalina bahçesi olup yaz koktuğu masal diyarından çıkma sıcacık bir yer...

Arkadaşlarımla birkaç kez tatile geldikten sonra Bodrum’un bildiğiniz o eğlenceli, samimi gece yüzüyle de tanışıp bu sefer iyice aşık oluyorum.
Annem Marmaris’te bir yazlık almayı düşündüğünde “Sana hoşçakal, ben her yaz Bodrum’dayım artık” dediğimi hatırlıyorum.
Nihayetinde o yazlık Bodrum’da alınıyor tabii ve ben hayatımın en deli yazlarını burada geçiriyorum. Bodrum ben ve klanım için 90’lar ruhunu taşıyan korunmuş bölge.
Yeni Bodrum'um
Hayatımın bu döneminde ise daha yavaş, az, öz ve farklı beklentilerimin olduğu nispeten münzevi yaşamımda Bodrum’un bilmediğim bir yüzüyle tanışıyorum.
Her zaman yazın bir numaralı destinasyonlarından. Peki ya yerleşik bir hayatın? Tatilciler gelirken hep orada olmanın hikayesi.
Mümkün olduğunca az dış uyaranla etkileşim, yormayan sosyalleşme ve mesafeler, daha rafine bir hayat... Sonra biraz esnaflık, pazarcılık, biraz bahçe, bisiklet, patili hayatlar, düzelen uyku, artan enerji ve şok edici performans düzeyim, ufak ada yerlisi hobilerim ve yeni iş çevrem, tüm bunlar bana ilaç gibi geliyor.
Şehre mecburen üç beş yılda bir uğruyorum. Onda da terlikle gittiğim için iyice dışlanıyorum ki bu benim için harika. Gittikçe Bodrum denince hepimizin bildiği magazin yüzünden sıyrılıp şehrin antik bölgelerine, tarihine, kültürüne, doğasına sarıyorum, biraz Cevat Şakir’in Bodrum’una bakıyor gibiyim. Bodrum’la ikinci baharımızı yaşıyor gibiyiz resmen.

Bodrum’un en sevdiğim yüzü mü?
Bir güne 4 mevsimin sığması ve buna rağmen tek kapılı bir gardırobun yeterli olması. Terlik, havlu, katlanır sandalye rahatlığı. Her koyunda ayrı bir dünyanın yaşanması. İki mevsim arası o eşsiz bahar, gün doğumu ve batımları ve sanılanın aksine her ruh hali, bütçe ve bünyeye uygun bir şeyler bulabilmeniz.
Peki hiç mi gıcık bir tarafı ve toksik bir ilişkimiz yok?
Olmaz mı, bunları da küçük İstanbul’dan hallice kasaba klasikleri başlığı altında topluyorum: Bazen hayatınızı cehenneme çevirebilen, yaz nüfusunu hiç kaldırmayan altyapı eksiklikleri, tatilci vıcıklıkları, bir takım genişlik ve yavaşlıklar, bozuk yapılaşma, bitmeyen ödeneksiz belediye çalışmaları, sürekli kesilen elektrik ve sular, yetersiz ve yeşilsiz inşaatlar, ufacık olmasına rağmen ısıtamadığınız rutubetli evler ya da her sezon ayrı ilgi isteyen yorucu ve gereksiz dubleksler, sahili parselleyen işletme şeridi, skandallara imza atacağınız fırtına ve yağmurlu günler, gittikçe düşen insan kalitesi, gittikçe artan trafik, çoğu yerde akıl almaz fiyatlar, paranızla da gayet güzel rezil olabileceğiniz bir hizmet sektörü ve tabii ki doğa katliamı. Bunlar çok üstüme gelince ilişkimize bir süre ara verip kendimi tatile çıkartıyorum.
Halikarnas Balıkçısı’nın sözleri çınlıyor:
“Sanma ki geldiğin gibi gideceksin.
Senden öncekiler de böyleydiler.
Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler.”
Ve bir süre sonra dönüyorum.
Artık 44 yaşındayım ve Bodrum hâlâ beni şaşırtan, çok şey öğrendiğim, küçülürken büyüdüğüm, büyürken küçüldüğüm evim. Bitişler, başlangıçlar, keşifler, fırtına ertesi gökkuşakları dahil kendim olduğum, kendimi bulduğum, en çok da mavisine sarıldığım sevgilim...
Nereli miyim? Sanırım Bodrumluyum artık.