Natasha Olamadım, Kitap Çaldım

Ben evimdeyim.
YAZAR:
natasha-olamadim-kitap-caldim
Bogdan Kurylo | Getty Images

Ama burası düşündüğünüz gibi bir yer değil. Perdelerini bir çiftin birlikte seçtiği, duvarlarını beraber boyadığı bir ev değil. Biraz dağınık, biraz hüzünlü ama bütünüyle bana ait. Her köşesi kitaplarla dolu. Ne tuhaf, en sevdiklerimden bazıları bana yanlış aşklarla geldi. Söylenmemiş cümlelerin ve yanlış duraklarda inilen yolculukların olduğu aşklarla.

Klasik aşk hikayelerini sevmem ben. Bir aşkı güzel ya da yaşanmaya değer yapan şey “evli, mutlu, çocuklu” diye sona bağlanması olamaz çünkü. Benim hiçbir aşk hikayem böyle sonlanmıyor ama yine de yaşandılar ve beni değiştirdiler ve onları haklarında yazmaya değer buluyorum.

Kusuruz kadın hikayelerini de sevemiyorum. Çünkü hiçbir zaman onlardan biri olamadım. Hayatında her şey onun için planlandığı gibi gitmiş, iyi okullarda okumuş, hafta sonları çeşitli “şık” hobilerin kurslarında geçmiş, mezuniyet sonrası hemen işe girmiş ve hızla yükselmiş, her zaman tertemiz görünen, hep manikürlü, uzun bir ilişkisi olan. Bakın, bu kadınlarla hiçbir problemim yok hatta bazıları yakın arkadaşım onlardan nefret edemem. Ancak onları kıskanabilirim, belki. Ama öykülerini hiç sevmem. Sex and the City dilinde konuşmak gerekirse enfes beyaz bir elbise giyip üzerine hiçbir şey dökmeden günü geçirebilen Natasha’lardan değilim yani, dağınık ama rengarenk Carrie olabilirim ancak.

İlişkiler: Fragmanlar ve Gerçekler

Kendi “Natasha moment”ım var ama. En akıllı kadının bile kendini bir gün elbet bulacağı o adresteyim: yaşanmaması gereken bir ilişkinin tam içinde. Profil resmine kandığım ve o resim gerçek bir insana dönüştükçe kaçmam gerektiğini bildiğim halde bir türlü kaçamadığım… Adeta fragmana tüm güzel görüntülerinin sıkıştırıldığı ilginç afişli bir film gibidir bu ilişkiler. Sizi kandırmazlar belki, fragmanda beğenip izlemeye değer diye düşündüğünüz her şey içinde vardır ama onlar iki saatlik filmin yalnızca iki dakikasıdır. Geriye kalansa boşa harcanan zaman, hayal kırıklığı…

Üstelik şimdi dönüp bakınca bir de “I can fix him” kızı olduğumu görüyorum. Kendimi en az suçladığım kısım ise burası. Bu yeni nesil internet terimi olabilir ama kökleri o kadar eskiye dayanıyor ki. Erkek, dış dünyadaki mücadelesinde yıpranan, yaralanan ama özü hep eşsiz kalan o değerli varlıktır. Kadınsa sarar sarmalar, yaralarını iyileştirir; içindeki küçük çocuğu görür, onu kutsal sevgisiyle büyütür. Bazı normlar zihnimize o kadar ince şekilde sızıyor ki nasıl tuzaklara düştüğümüzü fark etmiyoruz. Basitçe “aşkın gözü kör” deyip geçmek doğru değil. Evet, aşkın gözü kör ama bizi kör eden o göz bağının neyden örüldüğünün önemi büyük.

Yanlış Zaman, Yanlış İnsan, Doğru Öykü

Ben böyle gözüm bağlı, aslında hiç sevmediğim ama sevmem gerektiğini düşündüğüm arkadaşlarının da dolu olduğu evinin salonunda oturuyoruz. Her konuda az da olsa bir şey mutlaka bilen, bilmese de bir fikri olan ben, biliyorum çok sinir bozucu biriyim bazen, onların sohbetlerine dahil olamıyorum bir türlü.

Tanıştığımızda çok kitap okuduğunu söyleyen ama zamanla başta söylediği pek çok şey gibi bunun da yalan olduğunu öğrendiğim ev sahibinin az sayıdaki kitaplarını karıştırmaya karar veriyorum. Özellikle süs eşyalarının arkasındaki birkaç kitap ilgimi çekiyor çünkü hiç onluk şeyler değil bunlar. Birkaç gün önce Bodrum’dan gelen babasının eşinin bıraktığını söylüyor sorduğumda. Arzum Uzun’un ‘99 Yazı’nı alıyorum. Moda İskelesi’ni gören pencerenin kenarındaki koltuğu dışarı doğru çevirip kendimi ortamdan ayırıyorum. Ve kitap o kadar alıp götürüyor ki beni, kimseyi duymuyorum bile. Kitabı o akşam bitiriyorum.

Ertesi gün yine aynı ekipleyiz. Orada olmayı istememek hakkım değilmiş gibi, bir şey diyemiyorum. Yine aynı yazarın Süper Zeki Bir Kadının Über Salak Hikâyesi kitabını bu kez tek oturuşta bitiyorum. Bilun hatalar yapan, biraz sakar, duygusal bir kadın. Kusursuz ile uzaktan yakından alakası yok ama çok eğlenceli, çok gerçek. Onda kendimi görüyorum. İki kitabı da evime götüyorum. Eğer sahibinden daha iyi bakacaksam yaptığım hırsızlık öyle çok da kötü bir şey değildir bence.

“Ama kitapların ikisini de bu hikayeyi bana hatırlatan hiçbir şeye katlanamadığım için sinirle bir yere verdim, o kötü oldu. Şu an benim için ilişkiden daha değerliler çünkü.”

Kendine Dönmenin Bir Aşk Hikâyesi Olabileceğini Öğretmek İçin

Artık o kusursuz kadınlardan biri olamadığım için bir aşk hikayesinde olmayı da hak etmediğimi ve anlatmaya değecek tek hikayelerin de onlarınkiler olduğunu hissetmek istemiyorum.  

O evde bulduğum romanlardaki gibi, kendi hayatıma daha yakın öyküler de okumak istiyorum.

İşte ben öyle aşkı bulmuş, ayakları yerden kesen masal gibi hikayeler biriktirmiş bir kız değilim şimdilik. Zaten “dating” de böyle yaşanması gereken bir şey değil. Bazı erkekler hayatınıza sizi muhteşem hissettirmek için girmez, kendilerine ait olmasa bile güzel kitaplarla tanıştırmak için girer. Belki filmler, şarkılar, mekanlar keşfettirmek için...

Bazı erkekler hayatınıza, bazen bir savaşı kazanmanın en iyi yolunun ortada kazanıp kaybedilecek bir şey bile olmadığını, aşkın hiçbir zaman tarafları olmayacağını hiç unutmamak üzere öğrenmeniz için girer.

O aşkı ancak kendinizde bulabileceğinizi, bazı kapıları kapatmanın bir kere elinizi  götürdüğünüzde o kadar da zor olmadığını, o kapıyı kapatmadan başka bir yola çıkamayacağınızı öğretmek için girer. En önemlisi, eve, kendine dönmenin bir aşk hikayesinin büyüleyici sonu olabileceğini öğretmek için girer.

Benim hikâyelerimde aşk hep bir ders, bir dönüşüm. Belki de bu yüzden, hikâyenin sonunda hâlâ âşık olmaktan söz edebiliyorsam, bu artık bir başkasına değil, kendime duyduğum aşktır.

Hatta belki en kıymetlisi budur: sonunda kendine, kendi evine döndüğün hikâyeler.

ceren-muslu.jpg
Ceren Muslu
Yazar
1996 yılında İstanbul’da doğdu. Çocukluk hayali dansöz olmaktı ama gazetecilik okudu, marketingci oldu. Pop kültür konularında yazılar yazıyor.
Haftalık