Confessay: Titanik Sahnesi Gibi Bir Sevişme

Bir gün yine o meşhur spontane date’lerimden birine çıkmıştım. Aklımda en ufak bir plan yoktu, o kadar masum düşünceler içindeydim ki takım iç çamaşırı giymek bile aklımın ucundan geçmemişti. Üzerimde en sevdiğim bol sweatshirt ve altına geçirdiğim o rahat taytla kendimi özgür hissediyordum. İsmine Ali diyelim. (Klasik ama gizemli bir havası var bu ismin, değil mi?) Ali, arabasıyla kapımın önüne geldiğinde saat gecenin biriydi. Normalde bu saatte pijamalarımla dizi izliyor olurdum ama o gece içimde tarif edemediğim bir enerji patlaması vardı. Sanki bütün hücrelerim “Bu gece farklı olacak!” diye çığlık atıyordu.

Arabada İlk Kıvılcım
Beni evden aldıktan sonra arabayla amaçsızca dolaşmaya başladık. Radyoda çalan hafif ritimli bir şarkı, camdan içeri süzülen serin hava ve Ali’nin o kendinden emin gülümsemesi… Her şey fazla mükemmel hissettiriyordu. “Çay içelim mi?” dediğinde, “Neden olmasın?” diye atladım hemen. Deniz kenarındaki salaş bir çay ocağına gittik. Plastik taburelerde otururken elimde çay bardağı, gözüm onun kahverengi gözlerinde kayboldu. Bana çocukluğundan, en sevdiği filmlerden bahsetti. Ben de ona hayallerimden, bir gün yapmayı planladığım çılgın şeylerden söz ettim. Saatler geçti, farkında bile değildim. Çaylar bitti, muhabbet koyulaştı, içimde garip bir kıpırtı başladı.
Deniz, Yıldızlar ve Biz
Sonra arabayı deniz kenarına çekti. Dalga sesleri, yıldızların altında uzanan o sonsuz karanlık ve yanımda Ali… Romantizm tavan yapmıştı, resmen bir film sahnesindeydim! İki saat boyunca hayatlarımızdan, geçmişimizden, geleceğimizden konuştuk. Onun “Bir gün dünyayı gezeceğim.” deyişindeki o kararlı ton, içimi ısıttı. Ben de “Beni de yanına alır mısın?” diye sordum. Gülüştük. Her şey o kadar güzel ilerliyordu ki bu adamla sabahlara kadar konuşabilirim, diye düşünüyordum. Ama saat sabah dörde yaklaşırken uykusuzluk ve – kabul edelim – artan libido devreye girdi. Bir anda kendimi tutamadım ve yapıştım Ali’nin dudaklarına.
Buhardan Görünmeyen Camlar
İlk öpücükle birlikte her şey hızlandı. Dudaklarımız buluştuğunda içimde bir volkan patladı sanki. Uzun uzun öpüştük. Öyle bir ritim yakalamıştık ki, zaman durmuş gibiydi. Sonra olaylar çığırından çıktı ama en güzel şekilde! Arabanın içi bir anda dar gelmeye başladı. Nefes nefese kalmıştık, camlar buğudan dışarıyı göstermez hale gelmişti. Bir an elimi cama dayadım, tam bir Titanik sahnesi gibiydi ama daha az dramatik, daha çok ateşli! Ali’nin elleri belimde, benim nefesim onun boynunda… Bir saat içinde o araba, bizim küçük evrenimiz olmuştu. Deniz kenarında, dalga sesleri eşliğinde, yıldızların altında… Daha romantik bir sahne hayal edebilir misiniz?
Veda Öpücüğü mü, Yoksa?
Sonunda kendimizi toparladık. Beni evime bırakırken kapının önünde bir veda öpücüğü kondurdu dudaklarıma. “Yakında görüşürüz.” dedi o kendinden emin ses tonuyla. Eve girdiğimde başım dönüyordu, hem yorgunluktan hem de yaşadığım o inanılmaz hazdan. Yatağa uzanıp tavana bakarken “Bu gece gerçekten oldu mu?” diye sordum kendime. Sabah uyandığımda ise gerçekle yüzleştim: Ali yoktu. Telefonumda mesaj yok, Instagram’da engel, WhatsApp’ta tek tikler… Resmen yok olmuştu! Kullanılmış mıydım? Belki. Üzülmüş müydüm? Biraz. Ama o an aklıma gelen tek şey, gecenin o buharlı camları ve içimde hissettiğim o çılgın heyecan oldu.
Pişmanlık mı? Asla!
Şimdi düşününce, Ali’nin ortadan kaybolması umrumda bile değil. O gece yaşadığım spontane çılgınlık, dudaklarımda kalan o tat, arabanın içindeki o sıcaklık… Bana bunları hissettirdiği için neredeyse ona teşekkür edesim var! Evet, belki bir daha görüşmedik, belki de bu bir rüyaydı. Kim bilir? Ama şunu net söyleyebilirim: O geceden geriye kalan haz ve eğlence, tüm pişmanlıkları silip attı. Bunu daha önce kimseyle paylaşmamıştım ama şimdi içimden bir ses, “Kızım, bunu anlatmalısın!” dedi. İşte buradayım, size gecenin büyüsünü ve buharlı camların ardındaki o anı tüm çıplaklığıyla anlatım. Ve bir daha olsa bir daha yaparım asla pişman değilim.