“Anne Sevgili” Sendromu: Mommy Issues, Duygusal Emek Sömürüsü ve Diğer Sinaptik Kabuslar

Ocak ayında 30 oldum. Ve beynimde tam teşekküllü bir yeniden yapılanma süreci başladı. Hayır—bu bir “biyolojik saat” krizi değil. Bu, sinir sistemimin kadın hakları yürüyüşü.
30 Yaş: Frontal Lobumun Belediye Başkanlığına Hoş Geldiniz
Nöronlarım, adeta seçim öncesi belediyesi hızında çalışıyor: Eski sinaptik yollar sökülüyor, yerine bilgelikle döşenmiş yepyeni otoyollar geliyor. Frontal lobum, başında kask, belediye başkanlığını yaptığı bu çalışmalar süresince, elinde megafonla bağırıyor:
“Bu yol romantizme kapalı kardeşim, başka kapıya!”
20'lerimde ‘romantizm’ diye kodladığım birçok davranışa yıkım kararı çıkarmış! Beynimdeki duygusal patikaların üstüne “GEÇİCİ OLARAK KAPALIDIR” tabelaları asılmış, bazı anıların üstüne kum torbaları yığılmış.
Ve geçtiğimiz Anneler Gününde, Belediye Başkanımız Sayın Frontal Lobum, zihin sarayımda yıllardır kilitli olan bir odayı ıslah etmek üzere açtı: İçeride özenle katlanıp yerleştirilmiş ilk buluşmalar, duvarlarda eski ilişkilerin polaroid’leri, yerlerde hala eşini bekleyen tek erkek çorapları, üstünde “A❤️D - Cape Town 2017” yazan karton bir kutu, yatağın ucunda ağlayan bir adam… Ve ben. Her yerde ben.
Bu bir “anı odası” değil.
Bu, bir nörolojik ilişki arşivi.
Adı da: Sinaptik Sevgi Kalıpları Müzesi.
En son ergenlikten genç kadınlığa geçerken sık sık uğradığım, sonra kilitleyip unuttuğum bu oda; sadece eski sevgilileri değil, onlara nasıl bağlandığımı, nerede fazla verdiğimi, ne zaman kendimden vazgeçtiğimi de saklıyor.
İçimden Çıkan Woke Abla ve Mommy Mode’un Dekonstrüksiyonu
30’lu yaşlarımda ise bu odaya ilk defa giriyorum. Yalnız değilim, birkaç yıl önce İstanbul’dan Urla’ya göç etmiş bir woke abla giriyor içeri. Güne chia pudingle başlayıp, akşamı organik sürdürülebilir beyaz şarapla ve “Erkeklerin çoğu içini boşaltmak için konuşuyor, anlaşmak için değil…” cümlesiyle bitiren bir tür duygusal influencer.
Duvardaki fotoğraflara, o ağlayan adamın omzuna koyduğum ele—onu uyuttuktan sonra sabaha karşı arkadaşlarıyla partilerinden kalan bira şişelerini battal boy çöp poşetine koyacak olan ellerime—tekrar bakıyorum.
Ve jeton düşüyor: Ben bu ilişkilerde sevgili değildim.
Partnerimin aşçısı, terapisti, kişisel gelişim koçu, öz bakım yöneticisi, seks hayatının dinamosu ve tabii ki—annesiydim.
Anne Sevgili: Gündüzleri “Mother Mary”, Geceleri “Vahşi Kedi”
20’lerimde “ne kadar anaçsın”, “çok olgunsun”, “sen çok başka bir kadınsın” gibi cümlelerden beslenirdim.
Şimdi anlıyorum: bu sözler, karşılıksız full paket ilişki hizmeti sunmanın verdiği sahte bir kahramanlık hissinden başka bir şey değilmiş.
Her “ben hallederim”, aslında kendi ihtiyaçlarımın üstüne kalın bir çizik atmakmış.
Her “seninle kendimi güvende hissediyorum” lafı ise aslında: “Seninle sevişmiyorum, seni kullanarak kendimi tamir ediyorum.”
Orgazm değil, oksitosin peşindeler.
Arzu değil, dayanak arıyorlar.
Seks değil, terapi koltuğu.
OEDIPUS 2.0: Üvey Anne Pornosu ve Bakım Fetişizmi
Freud’un gölgesi uzun, ölümünden sonra bile telif hakkı kazanmaya devam eden teorisiyle yeniden sahnedeyiz: Oedipus kompleksi, 2.0 versiyonuyla karşınızda.
Kendisi bugün yaşasaydı, kadınların modern ilişkilerde birer emotional caregiver’a evrilişine piposunu yakar, gözlük üstünden kibirli bir bakış atar ve şöyle derdi: “I told you, bitches”
Şayet kendisi de, Oedipus’tan sonraki en büyük mommy issues vakasıydı.
Pornhub’ın yıl sonu verilerini tamamen bilimsel nedenlerle incelerken, en çok arananlar listesinden hiç düşmeyen iki kategoriye rastladım: “MILF” ve “Step Mom.” Çünkü anne figürü, erkek çocuğunun hayatındaki ilk “imkansız kadın”dır; sevgi verir ama arzunun nesnesi olamaz. Ama porno başka bir şey yapar: Anneyi üvey yapar. Yani “kan bağı yok ama anne gibi davranıyor” der. Bu da şu anlama gelir: Seni seviyor, yemek yapıyor, sana bakım veriyor—ama artık “yasak” değil.
Burada hikaye başlar: Arzu ve bakım, fantezide iç içe geçer. Ve bu sadece bir fetiş değil, bir travma senaryosu.
Duygusal Emek = Maaşsız Aşk İşçiliği
Feminist teori buna duygusal emek (emotional labor) diyor. Arzuların, kırılganlıkların, öfkenin, belirsizliğin yönetimini hep sen üstleniyorsan—bir düşün.
Belki de “ilişki yaşamak” sanarak yaptığın şey, aslında maaşsız bir aşk işçiliğiydi.
Sistem sana, “kadınsan daha iyi anlarsın”, “sen ilgilenirsin”, “duygusal zekân var” diyerek, ilişkideki bakım veren görevini sessizce yükledi. Ve sen de kendini, partnerini büyütürken buldun.
Ben Artık Bir Kadınım, Oksitosin Pompası Değil.
30’larımla birlikte artık Emziren Venüs görevimden istifa ediyorum Öyle quiet quitting falan da değil—alenen.
Ben bir kadınım, oksitosin pompası değil.
Ah, bu arada; bu, bir “erkeklere sitem” yazısı değil.
Bu yazı, benim nöroplastisiteyle yeniden şekillenen aşk kimliğimin, bir tür duygusal yeniden kablolamanın anatomisi. Yani sinir sistemimin bana yıllar sonra attığı backup dosyası.