Hot Mess: Dağınık Olmaya Tamam Demeyi Öğrenin

Mükemmel olma arzusu, çoğu zaman biz farkına bile varmadan, daha çocukluk yıllarımızda yerleşir içimize. Sessizce sızar hayatımıza; okul sıralarında, kariyer basamaklarında, aile ilişkilerimizde... Her adımda içten içe "yetersizim" duygusunu besler. Dışarıdan bakıldığında kusursuz görünenler, ışıltılı ciltler, pürüzsüz hayatlar, örnek sabah rutinleri... Gerçekte onların da derinliklerinde tanıdık bir eksiklik hissi vardır. Çünkü ne kadar mükemmel olmaya çalışırsak kendimizden o kadar uzaklaşırız.
Ve gerçek şu ki: Mükemmeliyetçilik aslında mükemmel olmakla ilgili bir şey değil. O, çocukluk yıllarında ördüğümüz bir savunma mekanizması. O yıllardan kalma bir zırh; kim olduğumuz için değil, başardıklarımız için sevildiğimiz günlerin mirası… Evde annemiz, okulda öğretmenimiz “aferin” demeyi, sadece kurallara uyduğumuzda ya da yüksek puanlar aldığımızda seçti. Bize öğretilenler bizi kendimiz olmaktan uzaklaştırdı. Daha o yaşlarda önce evimizde, sosyal ortamımızda öğrendik ki alkış almak ve sevilmek için başarılarımız öne çıkmalıydı. Çoğu zaman, sevgi başarının arkasından geldi.
Bazen sadece “Mutlu olmanı istiyorum.” gibi iyi niyetli bir cümle bile üzülmenin, öfkelenmenin ya da kararsız olmanın yanlış olduğu mesajını verdi bize. Yıllar geçtikçe içimizde öyle keskin bir iç ses oluştu ki, daha sabah kahvemizi bitirmeden öz değerimizi parça parça etmeye başlıyor.
Başarıyı kutsallaştıran, “güçlü olan hayatta kalır” diyen bir kültürde yaşıyoruz. Sosyal medya en büyük tetikleyici, bu yangına körükle gidiyor. Herkes sizden daha iyi bir hayata sahip, daha iyi bir vücuta, daha iyi bir arabaya… Daha havalı kıyafetlerle, daha güzel partnerlerle, estetik balkonlarda kahvelerini yudumlayan insanlar… Bunların karşısında kusurlu olduğunuzu düşünmüyor, radyoaktif bir etki ile berbat bir durumda berbat bir hayatta yaşadığınızı düşünüyorsunuz. Hiç bir şey sizin bulunduğunuz durumdan daha kötü olamaz.
Peki ya bu baskıya teslim olmak yerine başka bir yol seçsek? Ya mükemmel olmaya çalışmayı bırakıp kendi kaosumuzu, kusurlarımızı, kısacası kendimizi sevmeyi öğrensek?
Bu yazın teması Messy, Türkiye’de ve dünyada birçok önemli markanın kampanyanlarında yer alan dağınık olmak aslında bir sorun teşkil etmiyor. Aksine çekici ve tamamen insani! Bırakın saçınız dağınık kalsın, rüzgarda uçuşsun özgürce. Bırakın göz kaleminiz aksın ve bir gece önce ne kadar çok eğlendiğinizi hatırlatsın size. Ya da özgürce yiyin dondurmanızı özgürce yaşayın duygularınızı. Hepimizin duşta ağladığı geceler olur. Bazen yanlış mesajlar atarız, doğum günlerini unuturuz, kendimizi baltalarız, terapistimizi aramayı erteleriz, gece yarısı saçma diziler izlerken pizza kutusunun içine düşeriz. Bunların hiçbiri kusur ya da başarısızlık değil, bu hayat. Hayatı hissetmek, yaşamak…
Amaç asla parçalanmamaya çalışmak değil. Amaç, parçaları bir araya getirmenin yolunu öğrenmek.
Gerçek öz sevgi, harika mekanlarda yediğiniz yemeği sosyal medyada paylaşmak değil, kusursuz markalardan aldığınız bir elbise de değil. Hatta banyo köpükleriyle, mumlarla keyifli bir duş yapmak hiç değil. Gerçek öz sevgi daha sessiz, daha derinden bir şeydir. İyi olmamayı kabullenmek; duygularınızla, hata olduğunu düşündüklerinizle kendinize sarılabilmek, hatta bunun için kendinize izin vermek ve kendinize karşı şefkatli kalabilmektir. Üzüntüyü, öfkeyi, güvensizliği bastırmak görmezliğe vermek değil, hava durumu gibi fark etmek, kabul etmektir. Daha iyi olmaya değil; daha nazik, şefkatli olmaya çalışmaktır.
“Negatif duygularımızın bizi ele geçirmesine izin vermek yerine, şu anda kendimizi berbat hissettiğimizi kabul edebilir ve bundan utanmadan ona yakından bakabiliriz.” – Pema Chödrön
Büyü tam olarak bu anda başlar. Mükemmellik oyununu bıraktığımızda gerçekten yaşamaya başlarız. Yapmak zorunda hissetmeyi bırakınca sadece “olmak” için yer açarız. O an gerçek bağlantı başlar: Kendimizle, hayatla, başkalarıyla…
“Biz insanız, insanmış gibi yapanlar değil.” – Sina Şentürk
Evet, siz de bir dağınıksınız ben de. O da. Patronunuz da, en iyi arkadaşınız da, o takip ettiğiniz influencer da… ve bu tamamen normal. Çünkü dağınıklıkta bir özgürlük var, çatlaklarda bir güzellik. Bana sorarsanız dağınık olmak, kendin olmanın en samimi hali.
Dağınıklığı Kucaklamak İçin Öz-Şefkat Meditasyonu
1. Başla ve Yerleş (1-2 dk)
Rahatça otur ya da uzan. Gözlerini kapat.
Burnundan derin bir nefes al, ağzından yavaşça bırak.
Omuzlarını indir. Çeneni gevşet.
Sadece olduğun gibi, o anda kal.
2. Bedenine Kulak Ver (1-2 dk)
Dikkatini bedenine getir.
Vücudundaki hisleri fark et: gerginlik, sıcaklık, karıncalanma, ağırlık...
Değiştirmeye çalışma.
Kendine hatırlat:
“İşte bu benim. Tam burada, tam şimdi. Ve bu tamam.”
3. Kaosla Tanış (2-3 dk)
Hayatında şu an dağınık olduğunu düşündüğün bir şey getir aklına. Bir hata, bir pişmanlık, bir kaygı…
Onu değiştirmeye ya da kovmaya çalışma. Sadece var olmasına izin ver.
Sonra kendine şunu söyle:
“Tamam. Ben insanım.”
“Herkes bazen böyle hisseder.”
“Bu dağınıklık hikayenin bir parçası.”
4. Kendine Şefkat Sun (3-5 dk)
Elini kalbinin üzerine ya da rahat hissettiren bir yere koy.
Oraya doğru nefes al.
Nazikçe tekrar et:
“Kendime nazik olmama izin veriyorum.”
“Kendimi olduğum gibi sevmeme izin veriyorum.”
“Kusurlarımı affetmeme izin veriyorum.”
“Yeterli olduğuma inanmama izin veriyorum.”
Bu sözleri yavaşça söyle. İçine işlemesine izin ver.
Eğer içinizden bir ses “Ama daha iyi olmalıydım!” derse, fark et ve onu da kucakla. O da bu dağınıklığın bir parçası.
5. Sadece Ol (2 dk)
Sözleri bırak ve sessizliğe yer aç.
Olduğun gibi olmanın nasıl hissettirdiğini hisset.
Dağınık. Güzel. Canlı.
Rol yok. Mükemmellik yok. Sadece sen varsın.
Son bir derin nefes al.
Hazır olduğunda gözlerini aç.