Sosyal Medyanın Dayattığı Güzellik Standartları

Sosyal medya... Adı üstünde, sosyalleşmek için doğdu. Arkadaşlarımızla anılarımızı paylaşmak, düşüncelerimizi ifade etmek, gündemi takip etmek ve birbirimizden ilham almak için vardı. Herkesin eşit olduğu, herkesin sesi olduğu bir platformdu. Kimin ne kadar ünlü olduğunun, kaç parası olduğunun bir önemi yoktu; aynı uygulamadaydık, aynı “ağ”daydık. Obama’yla bile! (En azından mavi tike kadar.)
Ama asıl güç, her zaman kullanıcılardaydı. Çünkü sosyal medya, kullanıcılar içerik üretmeye devam ettikçe var. Bir gün hepimiz paylaşmayı bırakırsak, o da yok olur. Ne kadar dijital olsa da, sosyal medya tamamen insani bir ihtiyaçtan doğdu: Sosyalleşmek. Ama zamanla bu ihtiyaç başka bir şeye dönüştü...
Ne Zaman Mükemmel Olmak Zorunda Kaldık?
Bir zamanlar doğallığın, samimiyetin, anlık gülüşlerin paylaşıldığı sosyal medya, artık kusursuz hayatların sergilendiği bir vitrine dönüştü. Karşımıza çıkan herkes pürüzsüz ciltli, ince belli, parlak saçlı. Hep mükemmel ışıkta, mükemmel açılardan, mükemmel aktiviteler yaparken… Elbette kimse ağlarken ya da hasta görünürken paylaşmak istemez. Ama hayat gerçekten sadece parlak anlardan mı ibaret? O anın keyfini çıkarmamız gerekirken bile “beğenilir miyim?” baskısıyla poz veriyoruz. Ve bu artık bir paylaşım çabasından çok, bir kıyas oyununa dönüştü.
Günde 5 saat spor yapıyormuş gibi görünen birinin 10 saniyelik videosuyla, kendimize neden böyle değiliz diye kızıyoruz. Oysa belki dün biz de öyleydik: saçımız yapılmış, makyajımız tam, en sevdiğimiz elbise üzerimizdeydi. Ama bugün değiliz. Ve bu çok normal.
Evde kirli topuzumuzla, kedimizin yırttığı 4XL bir tişörtle, yatağımızda yatıp telefon ekranına bakarken, başkalarının "en iyi anlarıyla" kendimizi kıyaslıyoruz. Ve unuttuğumuz şey şu: İnsan sürekli “mükemmel” olamaz. Ama sosyal medya bunun aksini söylüyor. Hepimiz, hayat mükemmelmiş gibi davranıyoruz. Ve sonunda, kendimize acımasızca yükleniyoruz.
Sosyal Medya Neden Bizi Kötü Hissettiriyor?
Sosyal medya artık sadece paylaşmak için değil, kendimizi ispatlamak için kullandığımız bir mecra haline geldi. Beğenilmek, kabul görmek, onay almak... Paylaştığımız her şeyin bir ölçüsü var: Like sayısı.
Ve bir başka tehlike daha var: Algoritmalar. Biz ne izlersek, neye bakarsak, neyi beğenirsek, sosyal medya onu bize daha çok gösteriyor. Bu yüzden kendi güzellik anlayışımızın “evrensel standart” olduğunu sanıyoruz. Belki de başkalarının güzellik standartı da sizsiniz. Sizin güzel bulduğunuz şey başkasının ekranında hiç görünmüyor olabilir. Sizin ekranına düşen standartlar, aslında sadece sizin seçilmiş gerçekliğiniz.
Oysa gördüğümüz her şey, dev bir buzdağının sadece görünen kısmı. Başkalarının gördüğü dünyalar bambaşka. Aynı görüşteki, aynı estetik anlayışına sahip, aynı tarz insanları görmek... Bizi yalnızlaştırıyor. Sosyal olmak için girdiğimiz uygulamalarda kendimizi daha yalnız, daha eksik ve daha yetersiz hissediyoruz.
Sosyal Medya Ne Zaman “Acı” Vermeye Başladı?
Sosyal medya, bir zamanlar eğlenmek içindi. Sosyalleşmek, paylaşmak, bağ kurmak için vardı. Ama şimdi, 5 dakika içinde 10 farklı duyguya savrulduğumuz bir döngüye dönüştü.Bir meme’le kahkaha atıyor, bir sonraki paylaşımda hasta bir kediyle ağlıyor, sonra gündemden bir haberle öfkeleniyor, ardından bir influencer’la kendimizi kıyaslayıp kötü hissediyoruz. Bu kadar kısa sürede bu kadar yoğun duygu yaşamak, zihinsel olarak yorucu.
Yine de oradayız. Kaydırıyoruz. Kıyaslıyoruz. Kendimizi tüketiyoruz. Ve hep daha iyisi, daha güzeli, daha fazlası için çabalıyoruz. Beauty is pain derken tam da bunu kastediyoruz: Güzellik artık yalnızca bir estetik değil; bir rekabet, bir performans, bir mücadele, hatta bir sistem haline geldi. Ve bu sistem, “mükemmel” olmadığında seni dışarıda bırakıyor gibi hissettiriyor. Bu mücadelede en çok da kendimize acı çektiriyoruz. Güzel görünmek için artık yalnızca fiziksel değil, psikolojik bir acıya da katlanıyoruz.
Oysa sosyal medya kendimizi kötü hissetmemiz için değil; paylaşmak, eğlenmek ve bağ kurmak içindi. Ama şimdi, bir zamanlar eğlence için açtığımız uygulamalarda, artık kendimizle savaş veriyoruz.