Duygu Durumu Karışık: Doğum Sonrası Depresyonu

“Anne oldum ama ben nereye kayboldum?” sorusu, yepyeni bir hayata başlamak, suçluluk ve yetersizlik hissi bu sürecin öne çıkanları.
zach-lucero-fwjsBPbRm4g-unsplash.jpg
Unsplash | Zach Lucero

Toplumda genellikle yalnızca kadınları etkileyen bir durum olarak algılansa da doğum sonrası depresyonu aslında kadının ailesini ve yakın çevresini de derinden etkileyen bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Yaklaşık 9 ay sonra dünyaya gelen bir bebeğin ardından annenin depresif hissetmesi, ilk bakışta ironik bir durum gibi görünebilir. Ancak pek çok kadın bu süreçte ani ruh hali değişimleri, hayattan zevk alamama, suçluluk duygusu ve bebeğini kabullenememe gibi duygusal zorluklarla karşılaşabiliyor.

Doğum sonrası (postpartum) depresyon nedir?

Depresyon kelimesi "anormalmiş” gibi lanse edilse de öncelikle depresyonun gayet doğal olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Doğum sonrası yaşanan ruhsal durumlar psikologlara göre 3 evreye ayrılıyor: Annelik hüznü, doğum sonrası psikozu ve lohusa depresyonu.

Doğum sonrası depresyona gelirsek hormonların baştan sona altüst olması, içinde büyüttüğü canlıyla yüz yüze gelmek ve onun sorumluluğunu üstlenmek kolay olmasa gerek. Doğumdan sonraki ilk bir yıl içinde yaşanabilen depresyonun semptomları şu şekilde: Bolca keyifsizlik, hayattan bir tutam dahi zevk alamama, kontrol edilemeyen huzursuz düşüncelerin bünyeye adeta hücum etmesi, kutu kutu peçetelerle silinen gözyaşları, takıntılı düşünceler, suçluluk duygusu... Ancak bu duygusal sorunları yaşayamazsınız, ne de olsa herkes sizden mükemmel bir anne olmanızı bekler. Size bebeğin ihtiyaçlarını eksiksiz bir şekilde tamamlamanız gerektiğini söyler, bebeğinizi emziremiyorsanız memelerinizde yetersizlik olduğunu ima eder ve üstüne üstlük ev işlerini de toparlamanızı beklerler. Velhasıl, işiniz zor anneler! Yakın çevrenizden yeterli desteği göremediğinizi düşünüyorsanız diğer annelerle konuşabilir ya da annelerin neler yaşadığını merak ediyorsanız aşağıdaki hikayeleri okuyabilirsiniz, buyurunuz.

Doğum Sonrası Kahvesi

Yasemin, henüz 1 yaşında olmayan bebeği Teoman ile yaşadığı olayı bütün açıklığıyla anlatıyor ve kendi kendine vakit geçirmenin önemine değiniyor:

"Doğumdan önce doğumla ilgili çok tedirgindim. Bir şeyler ters giderse diye düşünmekten uyuyamıyor, çocuğumu sevmez ya bağlanamazsam diye bile tedirgin oluyordum. Doğum da her şey yolunda gidince endişelerimin çoğu yok oldu, Teo ile de hemen bir sevgi moduna girdik. Ancak sonrasında fiziksel olarak çok zorlandım. Hem sezaryenden sonra iyileşme hem de hiperlaktasyon (çok fazla süt üretimi) yaşadım. O yüzden bebek değil, bedenen iyileşmek ve fazla süt üretimi beni çok zorladı. Çünkü süt çok fazla olmasına rağmen Teo ememiyordu, zorlanıyorduk, beni itip duruyordu, ağlıyordu. Genelde sütü az olan anneler bu yetememe durumunu hissedebiliyormuş. Bende de sonuç olarak ememediğinden benzer hisler yaşadım. ‘Ben bu işi beceremiyorum, delireceğim!’ diye anneme ve eşime öfke patlamaları yasıyordum.

Bir de özellikle akşamüstü saatlerinde melankoli hissi geliyordu. Çevremde hep sevdiklerim, herkes çok yardımcı olmasına rağmen bu his 3-4 hafta hiç geçmedi. Sanki hiçbir zaman eskisi gibi mutlu olamayacakmışım gibi geliyordu, gün içinde güzel şeyler yaşansa da o hissi söküp atamadım. Yerimden kıpırdayamıyordum bile, hemen oram buram süt oluyordu. Fazla süt üretimi durumundan dolayı dışarı çıkıp rahatlayamadım diye iyice dertlendim. ‘Normal’e dönmem bence 3-4 ay aldı. Özellikle Teo rahatça emmeye başlayınca ve bazı şeyleri kendim becerebildiğimi görünce rahatladım. Yani fiziksel iyileşme bence ruhsal durumu çok etkiliyor. Ayrıca ‘Herkes yanımda bana yardım ediyor, ya olmasalardı? Kendim hiçbir şeyi beceremiyorum!’ diye düşünüyor sürekli suçlu hissediyordum. Bu düşünceler de beni sürekli ağlatıyordu. Hatta doğumdan sonraki ikinci haftaydı galiba, bir gün arabada bir saat kadar aralıksız ağladım, sanki anne olmadan önceki hayatımdaki hiçbir şeyi bir daha yapamayacakmışım gibi hissettim. Bir gün de 20 dakikalığına evden çıkıp gittim, yakından kahve alıp geri döndüm ama bu kısa zaman bile ilaç gibi gelmişti. Yani bence insanın biraz insanın kendi kendine kalmayı hatırlaması gerekiyor." (Yasemin, 29, Bilgisayar Mühendisi)

Onunla Büyürken Kendimi de Buldum

Bazı fikirlere kulak tıkamak belki de en iyisi:

"Hamileliğim ve doğum sürecim kolay geçti, asıl zorluk doğumdan sonra başladı. Uykusuzluk, bitmek bilmeyen yorgunluk ve her şeyin sadece eşimle bana kalması… Bence benim depresyona girecek vaktim olmadı. Bizim yaşadığımız şehirde bir desteğimiz olmadığı için bütün işler bana ve eşime kaldı. Bu da süreci daha yalnız ve yorucu hale getirdi. Aren’le geçen günlerde eşimle birbirimize, hatta kendimize bile vakit ayıramadık. Bazen ağlamak istedim, bazen içimde sebepsiz bir huzursuzluk birikti. Tüm bunları depresyondan ziyade insan olmanın, anne olmanın doğal bir parçası olarak gördüm. Belki en yorucu kısmı, çevreden gelen müdahalelerdi. Herkesin bir fikri vardı ve bu da ister istemez insanda yetersizlik duygusu uyandırıyordu. Zamanla tek başıma çocuk büyütmeyi bir şans olarak görmeye başladım, en azından bu seslerden uzak kalabildim. Anne olmak kolay değil. Ama insanı en çok kendine yaklaştıran, en çok büyüten yol da belki bu." (Ebru, 34, Siyasi Danışman)

Annelikle Gelen Yabancılaşma: “Ben ne alaka?”

Hayattaki değişimleri kabul etmekte zorlananlardan mısınız? O halde çocuk yaptıysanız geçmiş olsun, hayatınız baştan sona değişirken bu süreçte kendinizi yabancı hissetmeniz de son derece normal:

"Bir korku, panik hali olmuştu bende. Zelda'nın boğazına mama kaçınca ya bakamazsam çocuğa, ya ölürse, diye. Sonra emziremedim, sütüm gelmedi diye suçlu da hissettim kendimi. Aylarca üzüldüm. Hem bebeğimle aramda bağ kuramazsam diye korktum hem de hastalanırsa veya anne sütü almadığı için zekasında bir sorun olursa diye. Hayatımda ilk defa o kadar yoğun uyksuzluk yaşadım. Sürekli bebek ağlaması, evin kalabalılığı, gelen gidenin bitmemesi, herkesin bir yorum yapması, annemle birlikte yaşamamız gerekmesi derken hep gergindim. O yüzden herkesle aradaki dengeyi sağlamam gerekiyor gibi hissediyordum ama bir yandan kendim yok olmuş gibiydim. Kendime çok yabancılaşmıştım. Elimde bebek, ben ne alaka, diyorum. Diğer yandan çok tatlı minicik bir şey, bana muhtaç ve onun için en iyisini yapmak istiyorum. Duygu durumum bu ortam, şartlar ve hormonlardan dolayı sürekli değişiyordu. Bir yandan da sezaryen anında ve sonrasında oluşan komplikasyonlar sebebiyle acı içindeydim. Kötü zamanlardı ama yine de bebek kokusu iyi geliyordu." (Ekin, 32, Doktor)

Bedenin Kötüleşiyor, Daha Ne Olsun…

Fazla kilolar, kadınlar için her zaman sorun olmuşken hamilelikle birlikte alınan kilolar depresyonda döktüğünüz gözyaşlarının sebebi olabiliyor, Talya da bunu söylüyor:

"Çok alınıyorsun her şeye. Bebekle ilgili bir şeyler söylenmesini istemiyorsun, eskide kalmış kocakarı tavsiyelerini duymak istemiyorsun. 'Biz böyle yapardık' falan… Ağlayınca 'şundan ağlıyor, bundan ağlıyor' denmesini istemiyorsun. Aşırı duygusal oluyorsun. Babalar senin kadar bebeği düşünmüyormuş gibi geliyor. Kırıcı olabildiğin için en yakın olduğun insanlarla kalman gerekiyor ki problem çıkmasın. Halüsinasyon görmüştüm ben, öldü sanmıştım bebek. Aklın sürekli bebekle meşgul oluyor, hiçbir şeye tam odaklanamıyorsun. Bedenin kötüleşiyor, mutsuz hissediyorsun." (Talya, 29, Psikolog)

Pandemi Günlerinde Doğum

Hayatın neredeyse felç olduğu dönemde yeni bir hayat mı?

“İnsan anne olduğuna bile inanamıyor, yaratıcıyı kabul etmeyen bile kabul eder yani, öyle bir süreç. Benimki pandemi çocuğuydu, çok zorlu bir dönemde doğurdum. Pandemi zamanı doğurduğum için hastaneye ya da eve kimse gelemiyordu, bizde sadece anne ve çocuk vardı yani. Sürekli bebekle yalnızdım, zordu. Etraftan gelen ‘Sütün var mı?’, ‘Nasıl bakacaksın?’, ‘Kilolarını verdin mi?’ soruları çok kötüydü. Benim genel olarak ruh halim tutarlıydı, bebişimin yanından hiç ayrılmıyordum.” (Ayşe, 35, Siyasi Danışman)

Doğum sonrası depresyonun neden yaşandığına dair net bir bilgi henüz olmasa da tedavi edilmesi için kadınların bu süreci olağan kabul etmesi ve sosyal çevreden bolca destek alması gerekiyor. Kadınların bedeni, yaşam tarzı ve bebeklerine nasıl bakacakları hakkında sorulmadığı sürece fikir belirtmemek bu süreci kolaylaştıracaktır.

kardelenbuyurgan
Kardelen Buyurgan
Yazar
1998 doğumluyum, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji bölümünde yüksek lisansıma devam ediyorum, siyaset alanında çalışıyorum.
Haftalık