“Bilinenden Özgürleşmeye” Hazır mıyız?

Şehir hayatının hızına kapılan çoğumuz için meditasyon hâlâ “durmak” ya da “sessizliğe çekilmek” demek. Oysa Karuna Community’nin kurucuları Sina Şentürk ve Elif Alım, bu algıyı kökten değiştirmeye niyetli. Onlara göre şefkat; pasif bir geri çekiliş değil, hareketin, kahkahanın, terin ve özgürleşmenin içinden geçen canlı bir deneyim. Katılımcılarını hayatın temposuna ayak uydurarak karşılayan Karuna Community, ardından onları yavaş yavaş dinginliğe ve açıklığa taşıyor.
Biz de Cosmo olarak, bu enerjik ve şefkat merkezli topluluğun hikâyesini kurucularından dinledik. Meditasyona bambaşka bir pencereden bakmaya hazır mısınız?
Karuna Community’nin doğuş hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?
Sina Şentürk: Hayatımın en zor dönemlerinden birinde elimde Thich Nhat Hanh’ın Yaşama Sanatı kitabı vardı. İçindeki “Vardım, evimdeyim” mantrası bana karanlıkta yol gösteren bir fener oldu. Kendimle daha şefkatli bir ilişki kurmaya başladıkça, bu bilgeliği başkalarıyla da paylaşmak istedim. Karuna böyle doğdu. Sanskritçede “şefkat” demek ama bizim için bu, pasif bir yumuşaklık değil; dans ederek, nefesle ateş yakarak, yaşamın hızına eşlik eden bir enerji.
Elif Alım: Benim içinse hep bir şeyler yaratma ve dönüştürme arzusunun doğal devamıydı. Tasarımcı olarak başladığım kariyerimde kreatif direktör olarak devam ediyorum. Her günüm her saatim farklı bir hayalin peşinde olsada içimde bir eksiklik hissediyordum. Sina’nın bu dönüşüm yolculuğu ile karşılaşmam bir dönüm noktası başlattı. Önce kendi hayatımda uyguladım, sonra insanlara ilham olma duygusuyla Karuna’ya dahil oldum.
“Freedom from the known” sizin için ne ifade ediyor?
E.A.: “Bilinenden Özgürleşmek” Karuna Community’nin ana mottolarından biri. Bu düşünce önce bizi, sonra temas ettiğimiz herkesi bir parça zorluyor. Çünkü doğduğumuz andan itibaren sürekli öğreniyoruz: ailemizden, kültürümüzden, toplumdan… Ve bir an geliyor, hepsini bırakıp daha önce denemediğimiz, bilmediğimiz bir yola çıkmamız gerekiyor. Bana göre “freedom from the known” her zaman yolda olmak ve yeniyi keşfetmek demek.
S.Ş.: Bizim pusulamız bu. Koşullanmaların yükünü bırakmak demek. Kimliklerimizi, rollerimizi, sürekli tekrar eden hikâyelerimizi… Hepsini bir kenara bırakabilmek. Bu kaçış değil, tam aksine hayatla çıplak bir temas. Biz buna radikal ‘şimdi’ diyoruz: geçmişin ve geleceğin gölgelerinden sıyrılıp, anın içinde tamamen özgür olabilmek.
Budist öğretileri modern hayata nasıl adapte ediyorsunuz?
S.Ş.: Kadim öğretiler zamansızdır, ama onları aktarış şeklimiz bugünün hızına uygun olmalı. Modern insan genellikle aşırı hızda, stres ve adrenalin içinde yaşıyor; yani sinir sistemi sürekli taşkın. Çoğu program onları bir anda yavaşlatmaya çalışıyor ama bu çoğu zaman işlemiyor. Biz önce insanları kendi hızlarında karşılıyoruz, ardından adım adım düzenlenmiş bir yolculukla onları dengeye, açıklığa ve sakinliğe götürüyoruz. Yani özünde Budizm ve yoganın evrensel ilkeleri var: farkındalık, şefkat, egodan özgürleşme. Fakat bunu aktarma şeklimiz çağdaş, sinir sistemi odaklı, bilimi ve sanatı işin içine katan bir yaklaşım.
Meditasyon ve mindfulness konularına Karuna olarak nasıl bir yaklaşım geliştiriyorsunuz? Sizi farklı kılan teknikler ve özellikleri anlatabilir misiniz?
E.A: Öncelikle yaklaşımımız farklı. Kariyerim boyunca çeşitli wellness markalarına hizmet verdim ve kişisel olarak da birçok yöntemi deneyimledim. Hiperaktif bir zihnim var; biri bana “dur” dediğinde hızla giden bir arabanın frene basması gibi sarsılıyorum ve hayata uyarlamakta zorlanıyorum. Karuna Community’de Sina’nın eğitimleri durmak üzerine değil, dinamizm üzerine kurulu. Sen dinamiksin, yaklaşım da dinamik. Böylece hareketin içinde otomatik olarak sakinleşiyorsun. Aynı frekansta ilerleyerek dinginleşiyorsun.
S.Ş: Biz mindfulness’ı pasif bir pratikten ziyade yaşama sanatı olarak görüyoruz. Zen’in “başlangıç zihni” dediği şeyden ilham alıyoruz: her şeyi tekrar tekrar yeni görebilmek. Bunun içinde kendine şefkat göstermek, reaktiviteden duyarlı yanıt verebilmeye geçmek, odak, sabır ve açıklık geliştirmek var. Ama aynı zamanda hayatı fazla ciddiye almadan, keyif alarak ve eğlenerek yaşayabilmek de var.
Bizi farklı kılan şey “Discovery Method” ya da bizim dediğimiz haliyle Disco. Katılımcılar bir yandan terliyor, gülüyor, hatta bazen çığlık atıyor; diğer yandan sessizliğin en saf haline dokunuyor. Bu disco aslında kendimize bir disco - ruhumuzun neyi ihtiyacı varsa bizim seansta zaten yaşanıyor. Uyguladığımız pratikler tantrik Budist öğretilere dayanıyor ama kendi formülümüzle.

Karuna Community için kreatif dünyayı nasıl şekillendirdiniz? Renkler ve tasarımlarla nasıl bir dünya şekillendirdiniz?
E.A: Bizden yola çıkarak… Karuna Community’nin görsel dili, dinamik ve renkli iki karakterin birleşimini anlatıyor. Logoda klasik anlayıştan uzak, modern ve hareketli bir tipografi seçtim; eğitimlerimizin dinamizmini ve farklılığını yansıtıyor. Ana renk paletimizde cyber lime ve cobalt blue var. Uyarıcı, dinamik, harekete geçiren ve ilham veren renkler. Zaten cyber lime karşısında kim durabilir ki?
Dinleyicileriniz/katılımcılarınız genelde kimlerden oluşuyor?
E.A: Herkes. Bir statüye veya belirli bir seviyeye hizmet etmedik. Bu yolculuğu 7’den 70’e, tüm jenerasyonlara, kimliklere ve kültürlere aktarmayı hedefliyoruz
S.Ş: Çok çeşitli bir topluluk. Profesyoneller, yaratıcı insanlar, yogiler, hatta daha önce hiç meditasyon yapmamış olanlar bile geliyor. Ortak payda ise merak. Katılımcılarımız hayatın onlara dayattığı hikâyeden daha fazlası olduğunu hisseden ve bunun ötesini keşfetmek isteyen kişiler.
Bu yolculuk içinde katılımcılardan size dokunan, etki bırakmış bir geri bildirim oldu mu? Kısa bir anıyı paylaşabilir misiniz?
S.Ş: Evet, çok var ama birini hiç unutmam. Bir Disco sonrasında bir katılımcı bana, yıllardır bedeninde taşıdığı gerginliği o gün ilk kez bıraktığını söyledi. Dinamik hareketler sırasında öyle bir boşalma yaşamış ki, meditasyon aşamasına geldiğinde sessizlik hiç zor gelmemiş ve korkutmamış. “Zorlamadım, doğal geldi ve hiç bu sakinliği yaşadığım için kendimi suçlu hissetmedim” dedi. İşte kaostan sükûnete, hızdan dinginliğe olan o geçiş, Karuna’nın özünde olan şey.
E.A: Ataşehir DasDas’ta yaptığımız bir eğitimde yaşadığım bir anı hiç unutmuyorum. O gün inanılmaz yağmurlu bir gündü. İçimden “Herhalde 5 kişi gelir” diye düşündüm ama salon doldu. Eğitim sonunda bir katılımcı ağlayarak bana sarıldı ve “Size ihtiyacım vardı, Tekirdağ’dan trenle sadece bu eğitim için geliyorum” dedi. O anda nefesim tutuldu, gözyaşlarıma engel olamadım. Ona “Bizim de sana ihtiyacımız vardı” dedim. Ne zaman aklıma gelse, doğru bir şey yaptığımızı hissediyorum ve inancım büyüyor.
Meditasyon hâlâ bazıları için gizemli veya uzak bir kavram olabilir. Türkiye’de bu işin önündeki en büyük engeller neler? Karuna olarak bu önyargıları ve dirençleri aşmak için nasıl bir strateji izliyorsunuz?
S.Ş: En büyük engel önyargılar. Meditasyon hâlâ mistik, yabancı ya da “benlik dışı” bir şey gibi algılanabiliyor. “Benim yapabileceğim bir şey değil / buna vaktim yok” diyen çok oluyor. Biz ise tam tersini gösteriyoruz: meditasyon, olduğun yerde, olduğun hızda başlayabileceğin bir şey. İnsanları kendi hızlarında yakalıyoruz, o hızla yola çıkıyoruz, sonra adım adım radikal ve taze anlık bakış açısına ve derinliğe taşıyoruz. İnsanlar bu dönüşümü kendi bedenlerinde deneyimleyince önyargılar zaten eriyor.
Karuna Community önümüzdeki birkaç yıl içinde hangi alanlarda büyümeyi hedefliyor?
S.Ş: İki yönde büyümek istiyoruz: derinlik ve genişlik. Derinlik; sanat, bilim ve kadim bilgeliği daha da bütünleştiren, daha immersive ve somutlaşmış yolculuklar yaratmak. Genişlik; bu deneyimleri farklı şehirlerde daha fazla insana, her imkana erişilebilir olacak bir biçimde ulaştırmak. Uzun vadede vizyonumuz şefkat temelli yaşamı tıpkı spor salonu kadar gündelik bir pratik haline getirmek.
Şefkat kavramını merkeze alan bir meditasyon markasısınız. Cosmo okuyucuları için, ‘şefkati kendinden başkası için yaşayabilmek’ ne demek sizin gözünüzde?
E.A: Zor ama çok güzel bir soru. Şefkat kelimesi, insanın kendi için bile hissetmekte zorlandığı bir duygu. Çoğu zaman sevgiyle karıştırılıyor. Oysa şefkati önce kendiniz için, sonra karşınızdaki için hissettiğinizde özgürleşmeyi hissediyorsunuz.
S.Ş: Şefkat bir zayıflık ya da acıma değil, aksine genişlemektir. Önce kendinden başlar: sabırla, açıklıkla, kendine anlayış göstermekle. Ama orada kalmaz. Bir kez kendini açıkça gördüğünde, başkalarını da görmeden edemezsin. Şefkati başkaları için yaşamak, aslında hepimizin aynı insani deneyimi paylaştığını kabul etmek demek. Bu hem hayatı daha anlamlı kılıyor, hem de daha hafif ve neşeli.
Bize son zamanlarda sizleri heyecanlandıran bir eğitiminizi anlatabilir misiniz?
S.Ş: Kesinlikle Disco. Çünkü bu bildiğiniz meditasyon değil; canlı, hareketli, dinamik bir deneyim. İlk dakikadan itibaren yüksek enerjiyle başlıyoruz: dans, beden aktivasyonu, nefes… İnsanlar streslerini, adrenalinlerini dışarı atıyor, terliyor, gülüyor, kendilerini bırakıyor. Hareketler ile dinamik nefesler bir araya geldiğinde beden derinleşiyor zihin bambaşka bir açıklığa ulaşıyor.
Sonra bir anda tempo düşüyor: açık farkındalık, saf sessizlik... Bu keskin kontrast aktif kaostan dingin huzura geçiş insanlara unutulmaz bir deneyim yaşatıyor. Disco’dan çıkanlar sadece sakinleşmiş değil; aynı zamanda daha net, daha enerjik, daha kendinde oluyor. Bu, mindfulness’ın sadece sessizlik değil, aynı zamanda eğlenceli, enerjik ve özgürleştirici olabileceğini hatırlatıyor.
OM MANI PADME HUM
E.A: Falling Into Life! Bu yıl İstanbul’da da gerçekleştirmeyi hedeflediğimiz bu eğitimde gözleriniz kapalı şekilde bir uçta duruyorsunuz, diğer uçta ise “attachment”larınız.

Sina bu eğitimimizi bana bu yaz Bodrum’da Casa Nonna cabanada yaptırdı. Cabananın ucunda, gözlerim kapalı geriye sarkarken bir halata tutunuyordum. Çok zor bir deneyim :) Halatın karşı ucunda sina vardı attachmentları temsilen… Birkaç kez geri gelip “Korkuyorum” dedim. Bana sorsanız “Benim attachment’ım yok” derdim ama o an bir sürü şey ortaya çıktı, şaşırdım, korktum. Eğitimin sonunda birini bırakmaya karar verip halatı bıraktım. Suya düşerken uçuyormuş gibi hissettim. O an bıraktığım şeyi gerçekten bıraktım. Zor ama etkileyici bir deneyimdi. Hâlâ kendime “Sen bırakmıştın” diye hatırlatıyorum :)