Hafıza Dolu: Neden Buradayım?

Bu serinin adını Memory Is Full (Hafıza Dolu) koydum çünkü son zamanlarda hepimizin kafası fazlasıyla dolu ama çoğu zaman nedenini adlandıramıyoruz bile. Benim için bu, sessiz anların birikmesiyle başladı. Yarım kalmış konuşmalar, içime oturan ama ne olduğunu çıkaramadığım hisler, birinin gülümsemesinin ardındaki gerilim… Sadece bir şeyler yeterli hissettirmedi, artık tüm bunları anlamlandıracak alanım kalmamış gibiydi.
Dürüst olmak gerekirse benim zihnim böyle çalışıyor. Sürekli işliyor: küçük detayları, geçip giden konuşmaları, tuhaf bakışları, unutulmuş jestleri… Çoğu insanın unuttuğu şeylere takılıyorum —jestler, tonlamalar, küçük duygusal değişimler— ve bunu uzun zamandır yapıyorum. Kendi hayatımda bu, başkalarının çoktan unuttuğu konuşmaları hâlâ hatırlamam şeklinde ortaya çıkıyor. 10:AM Factory’de ise bu, seçtiğim kumaştan her üründe işlenen mesajlara kadar her tasarım detayına yansıyor. (Bilmeyenler için buna sonra geleceğiz.) Hep insanların gözünden kaçan küçük sinyallere, söylenmeyen ama çok şey anlatan detaylara merak duyuyorum.
Baştan söylüyorum, bu mini serinin amacı çözüm sunmak değil. Dünyayı düzeltmeye de çalışmıyorum. Sadece biraz olsun bakabileceğimiz, bir adım geri çekilip (ya da daha da yaklaşıp), çevremizde ve içimizde aslında neler olup bittiğini görebileceğimiz bir alan açmak ve bunlar hakkında konuşabilmek istiyorum.

Yakınlarım genellikle "Çok da düşünme bunları," diyor ama ben böyle biriyim, düşünüyorum. O küçük çatlakları, sessiz değişimleri, garip duraksamaları fark ediyorum. Çoğu kişinin önemsemeden geçtiği, ya da göz ardı ettiği şeyleri görüyorum. Dert ettiği şeyleri görüyorum. Sonra tam tersine, dert etmesi gerekirken hiç önemsemediği şeyleri de fark ediyorum. Acaba bunun farkında mı, değil mi? Bu düşünce yapısının zihinsel sağlığım için her zaman iyi olduğunu söyleyemem, ama durum bu.
Ben sanat dünyasından geliyorum. Hem de dünyada yüksek sanat olarak adlandırılan o alandan, resimden. Özgünlüğün, samimiyetin ve sanatçının niyetini açığa çıkaran küçük detayların kutlandığı bir yerden. Sanatta bağlam, eserleri şekillendiren sessiz kararlar, kullanılan her malzemenin ağırlığı ve her izin anlamı çok önemlidir. Sadece son görüntü değil süreç, niyet ve ardındaki düşünce katmanları da önemlidir. Bu yüzden detaylara dikkat etmeye, daha yakından bakmaya ve başkalarının kaçırdığı şeyleri fark etmeye çok alışkınım.

Örneğin Félix González-Torres’in "Untitled" (Portrait of Ross in L.A.) çalışmasını düşünün: Hem kaybı hem de varlığı anlatan, küçük jestlerin ne kadar ağır olabileceğini, biz gittikten sonra bile bazı parçalarımızın nasıl kalabildiğini hatırlatan bir eser. Ya da Sansho the Bailiff filmini düşünün: Küçük ve sessiz seçimlerin nasıl tüm bir hayatı şekillendirebildiğini gösterir. İşte ben bu tür sinyallere dikkat etmeye bayılıyorum, ilk bakışta fark edilmeyen ama bir kez gördüğünüzde her şeyi anlatan detaylara.
Belki biraz "boomer" gibi görünüyor olabilirim (muhtemelen değilim), ama kesinlikle bir milenyum kuşağıyım ve sosyal medya öncesi hayatı da hatırlıyorum. O zamanlar konuşmalar daha yavaş, bağlantılar daha derin ve her küçük detay daha anlamlıydı. Belki de bu yüzden hâlâ bunlara önem veriyorum. Küçük sinyallerin hâlâ önemli olduğuna inanıyorum. Bu arada sosyal medyayı değil, sizlerin kullanım biçimi ve mecralara, mecralarda içerik üretenlere yaklaşımınızla ilgileniyorum. Instagram ve diğerleri sadece bir araç, onu nasıl kullandığınız sadece sizin elinizde.
Peki neden şimdi, uzun süre sonra böyle bir şey yapıyorum, yazmaya geri dönüyorum? Çünkü fark ettim ki sadece en yakın çevrem gerçekten ne yaptığımı, nasıl hissettiğimi veya fikirlerimi nasıl hayata geçirdiğimi biliyor. Artık bunları biraz daha yüksek sesle paylaşmak, fark ettiğim küçük şeyleri ve gördüğüm bağlantıları daha fazla kişiyle konuşmak, gördüklerimi, hissettiklerimi aktarmak istiyorum.
İnsanları izlemeyi çok seviyorum. Kulağa tuhaf gelebilir ama dinleyin: insanların nasıl temas kurduğu, zihinlerinin nasıl çalıştığı, başkalarına nasıl davrandıkları, ne kadar gerçek ya da sahte oldukları… İşte bu yüzden bu serinin adını Memory Is Full (Hafıza Dolu) koydum. Çünkü dünya tamamen gürültü, dikkat dağıtan şeyler ve çelişkilerle dolu. Ciddi dünya meselelerinden tutun da sürekli değişen trendler ve yüzeysel konuşmalara kadar her şey ortalıkta uçuşuyor. Bütün bunlar gürültü ve ben bu gürültünün arasından geçip öze ulaşmaya çalışıyorum.
Belki size tanıdık gelir, belki gelmez. Fark etmez. Ben bu sohbeti açmak için burada olacağım. Karşınızda, biraz daha sesini duyurmaya çalışan bir milenyum kuşağı var. Normalde sadece yakın arkadaşlarımla paylaştığım hikayeleri, soruları ve düşünceleri burada paylaşacağım. Biraz daha fark edelim, biraz daha hissedelim ve kafamızda birikenlere birlikte anlam verelim çok isterim!
Ve en önemlisi, kimseye “hayat böyle yaşanmalı” demeyeceğim. Benimkisi sadece bir görme biçimi. Hafızam dolu olabilir ama bakmayı ve görmeyi bırakmaya hiç niyetim yok.
Memory Is Full — detayları fark edenlere hoş geldiniz.
