Anne-Çocuk İlişkisini En Gerçek ve Duygusal Haliyle Gösteren Dizi ve Filmler

Anne-çocuk ilişkisi, ekran karşısında izlemeyi en çok sevdiğimiz dinamiklerden biri. Çünkü ister çılgın bir komedi, ister gözyaşlarına boğan bir dram olsun, bu bağın her versiyonu size bir yerlerden tanıdık geliyor. Çocukluğunuzun mutfağından yükselen sesler, annenizin göz ucuyla sizi kontrol ettiği anlar ya da bir öfke patlamasının ardından gelen sarılmalar... Hepsi bir şekilde sizde kayıtlı. Diziler ve filmler bu ilişkiyi bazen fazlasıyla idealize ederek, bazen de acımasız bir gerçeklikle yansıtsa da, her seferinde sizi içine çekmeyi başarıyor. Bu yazıda, anne-çocuk ilişkisini en derin, en eğlenceli, en vurucu haliyle anlatan yapımları bir araya getirdik. Arkanıza yaslanın, belki bir mendil de alın... Çünkü bu hikayeler biraz ağlatıyor, biraz da içinizi ısıtıyor.
Gilmore Girls
Eğer hala izlemediyseniz, şöyle söyleyelim: Gilmore Girls, sadece bir dizi değil, küçük bir evren. Lorelai ve Rory Gilmore’un ilişkisi, televizyonda gördüğünüz en hızlı konuşmalı, en kahve bağımlısı, en kitap kurdu anne-kız ilişkisi olabilir. Lorelai, genç yaşta anne olmuş ama bu durumu dramatik bir yük değil, özgür ruhlu bir hayata dönüştürmüş. Rory ise hem annesinin en yakın arkadaşı hem de ondan rol model alacak kadar hayranı. Dizi boyunca bu ilişkinin inişlerini ve çıkışlarını görüyorsunuz ama asla yapay bir duygusallıkla karşılaşmıyorsunuz. Gilmore Girls’ün başarısı, tam da burada yatıyor. Anne olmak, sadece disiplinle değil, bol bol espriyle, ortak müzik listeleriyle ve birlikte izlenen filmlerle de mümkün.
Lady Bird
Greta Gerwig’in Lady Bird filmi, ergenlik çağındaki bir genç ile annesi arasındaki çatışmayı öyle bir anlatıyor ki, izlerken “ben bu sahneyi yaşadım” deme ihtimaliniz oldukça yüksek. Christine (nam-ı diğer Lady Bird) bağımsız olmak, büyümek, farklı bir hayat yaşamak isterken, annesi Marion ise onu korumak, gerçeklerle yüzleştirmek ve doğru yönlendirmek istiyor. Aralarındaki tartışmaların tonu zaman zaman yükselse de, filmin duygusal merkezi asla kaybolmuyor. En basitinden, alışverişte yaşanan küçük bir kavga, arabada sessizce ağlayarak son bulabiliyor. Lady Bird, anne-çocuk ilişkisinin sadece sarılmalarla değil, anlaşmazlıklarla da şekillendiğini gösteriyor.
Everything Everywhere All At Once
İlk bakışta “anne-çocuk ilişkisi” konusundan çok uzak gibi görünse de, Daniel Kwan ve Daniel Scheinert imzalı bu film aslında tam olarak bu bağı merkezine alıyor. Evelyn ve kızı Joy’un arasında geçen çatışmalar, beklentiler, kuşak farkı ve kültürel kopukluklar… Bir bilim kurgu formuna bürünmüş olsa da fazlasıyla insani. Evelyn, kızının kendi dünyasını anlamakta zorlanıyor. Joy ise annesinin ona yüklediği anlamlardan ve sorumluluklardan bunalmış durumda. Ama film ilerledikçe ikisinin de birbirinin karmaşasını anlamaya başladığını görüyorsunuz. “Her şey, her yerde, aynı anda” yaşanırken, bir anneyle kızının gerçek anlamda bağ kurması için bazen evrenler arası yolculuk bile yetersiz kalabiliyor.
The Lost Daughter
Olivia Colman’ın muhteşem performansıyla parlayan bu film, anne-çocuk ilişkisini sorgulayan ve tartıştıran yapımlardan biri. Leda karakteri, tatildeyken genç bir annenin kızına olan ilgisini izlemeye başlıyor ve kendi geçmişiyle yüzleşiyor. Film, anneliğin karanlık tarafına da cesurca bakıyor: Yorgunluk, pişmanlık, özgürlük arzusu... Her kadının anne rolüne aynı yerden yaklaşmadığını ve anneliğin her zaman tatlı-şefkatli bir alan olmadığını dürüstçe gösteriyor. The Lost Daughter, annelik mitine biraz mesafeyle bakmak isteyenler için birebir. Bu film, “kutsal anne” imgelerini kırıyor ve yerini çok daha karmaşık, çok daha gerçek bir anlatıya bırakıyor.
Mildred Pierce
Todd Haynes’in HBO uyarlamasıyla tekrar hayat bulan bu klasik hikaye, Mildred Pierce isimli bir kadının hem ekonomik bağımsızlık hem de annelik sınavını anlatıyor. Kocasından ayrıldıktan sonra kendi ayakları üzerinde durmak isteyen Mildred, kızına daha iyi bir hayat sunmak için elinden gelenin fazlasını yapıyor. Ancak bu çabanın karşılığı olarak beklediği sevgi ve takdiri alamıyor. Mildred Pierce, fedakarlığın her zaman karşılık bulmadığını, anne-çocuk ilişkisinde sevgiyi sadece vermenin yeterli olmadığını açıkça gösteriyor. Özellikle annelik yüküyle mücadele edenler için bu dizi, çok katmanlı bir anlatı sunuyor.
Better Things
Better Things, özellikle anneliğin bir “görevler listesi” olmaktan çok daha fazlası olduğunu gösteren yapımlardan. Pamela Adlon’un hem yaratıcılığını yaptığı hem de başrolünü üstlendiği dizi, Sam isimli bir oyuncu ve üç kız çocuğu annesinin gündelik hayatını anlatıyor. Ama öyle dramatik kırılmalar beklemeyin. Bu dizi, kahvaltı masasındaki sessizliklerde, banyoda çığlık atmadan önceki üç saniyede, okul gösterisine giderken iç çekmelerde saklı. Sam, hem arkadaş gibi hem de kural koyucu bir anne figürü olarak çelişkilerle dolu ama bir o kadar gerçek. Dizi, kadınlık, yaş alma, bakım verme ve hayatta “kendiniz” kalabilme üzerine düşündürüyor. Sam’i izlerken belki kendi annenizi değil ama kendinizi göreceksiniz. Çünkü Better Things, anne olmanın yanı sıra bir birey olmanın da hikayesini anlatıyor.