Hot Girl Summer Vibes: Aslı Turanlı

Aslı Turanlı, hayatın ritmini kendi tarzıyla yakalayan, samimi ve içten bir sohbetle karşınızda!
İlk olarak senden kariyerini dinlemek istiyoruz… Oyunculuk serüvenin bir anda mı başladı, yoksa yıllar içinde içini içini kemiren bir tutku muydu?
Bence ikisi de diyebilirim. Çocukluğumdan beri içimde sahneye dair tarifsiz bir heyecan vardı. Tiyatro izlerken, bir karakterin dünyasına tanıklık ederken hep “ben orada olmalıyım” hissiyle dolardım. Ama o ilk adımı atmak, kendini sahneye teslim etmek bambaşka bir şey. O an, uzun yılların birikimiyle gelen bir farkındalık ve aynı zamanda içten gelen güçlü bir cesaret anıydı. “Hadi artık” dediğim gün, belki de içimdeki o sesi en net duyduğum gündü. Yani evet, hem yıllar içinde büyüyen bir tutku hem de bir gün gelen o ani kıvılcımın birleşimi…

“Ben bunu nasıl başardım?” dediğin ilk anı hatırlıyor musun?
İlk defa kendi adımı jenerikte gördüğüm an… Çok garip bir histi. Ekranda adımı okurken içimden “Gerçekten ben miyim bu?” diye geçirdim. O an gurur ve şaşkınlık yaşadım. Sanki yıllarca hayalini kurduğum bir şey gerçekleşmişti ama hala gerçek olduğuna inanamıyordum. O küçük an, tüm emeklerimin ve inancımın bir yansımasıydı. Ve bana ne kadar zorlu bir yoldan geçsem de her şeyin bir karşılığı olduğunu hatırlattı.
Herkesin senden başka bir şey beklediği bir dünyada, kendi sesini bulmak ve bu sesi koruyabilmek gerçekten zorlayıcı.
Bugüne kadar sana “tam senlik” dedirten bir karakter oldu mu? Onunla ortak yanınız neydi?
Kesinlikle oldu. Hatta birkaç kez böyle hissettim. En çok, kendi kırılganlığımı, içimdeki deli cesareti ve bazen en ciddi anlarda bile ortaya çıkan mizah duygumu yansıtan karakterlerle çok güçlü bir bağ kuruyorum. Çünkü bu roller, benim hayata karşı duruşumla örtüşüyor. Bir karakterin içinde kendimden izler bulduğumda, onu oynamak bir görev değil, adeta bir içsel yolculuk haline geliyor. Ve bu beni oyuncu olarak da insan olarak da çok besliyor.
Kadın oyuncu olmanın seni en çok zorladığı ama aynı zamanda en güçlendirdiği tarafı ne?
Bence kadın oyuncu olmak, özellikle bu coğrafyada, çok katmanlı bir şey. Hem beklentilerle hem önyargılarla sık sık karşılaşıyoruz. Herkesin senden başka bir şey beklediği bir dünyada, kendi sesini bulmak ve bu sesi koruyabilmek gerçekten zorlayıcı. Ama tam da bu yüzden, insanı derinden güçlendiren bir tarafı var. Çünkü her mücadele, seni biraz daha sağlamlaştırıyor. Kendini anlatabilmek, görünür kılabilmek ve sadece güzelliğinle değil, ruhunla, emeğinle, cesaretinle var olmak… Bu yolculuk bana hem derin bir farkındalık hem de tarifsiz bir güç kazandırdı.

Peki, sosyal medyada gördüğümüz Aslı, gerçek Aslı’nın yüzde kaçı?
%60 falan. Kalan %40’ı da kahveyle pijamasında yaşayan, story atmayan Aslı.
Günümüzde herkesin kusursuz görünmeye çalıştığı bir dünyada, ben gerçek olmayı daha değerli buluyorum.
Takipçilerinle kurduğun bağda en çok neyi önemsiyorsun?
Samimiyet. Günümüzde herkesin kusursuz görünmeye çalıştığı bir dünyada, ben gerçek olmayı daha değerli buluyorum. Bazen dağınık saçlarla, bazen makyajsız bir yüzle, bazen en savunmasız halimle orada olmak… Bence bu bağ, sadece gösterilenin değil, hissedilenin de paylaşılmasıyla kuruluyor. Takipçilerimin bana “ben de böyle hissediyorum” demesi, o görünmez bağı kuruyor.
Seni en çok ne yıkar, ne yeniden ayağa kaldırır?
Hayal kırıklığı… Özellikle çok inandığım ve kalpten bağ kurduğum yerlerde yaşadığım hayal kırıklıkları beni derinden etkiliyor. Ama ne zaman yere düşsem, iyi dost sohbetleri, kendi içime çekilip yeniden düzen kurmam ve kendime verdiğim sözler beni hep ayağa kaldırıyor. O küçük rutinler, o tanıdık huzur hali beni yeniden ben yapıyor.
Sıkıştığında kendine en çok ne söylersin?
“Geçecek. Hep geçti.” Bu cümle o kadar güçlü ki… Her fırtınanın ardından güneş açtığını hatırlatıyor bana. Bu zamana kadar her zorluğu atlattım, bu da geçecek. Kendime hatırlattığım bir tür içsel güven aslında.
Özellikle çok inandığım ve kalpten bağ kurduğum yerlerde yaşadığım hayal kırıklıkları beni derinden etkiliyor.
Bu yıl “kendimle gurur duyuyorum çünkü…” cümleni tamamlar mısın?
…çünkü kendi kararlarımı kendim alıyorum ve bu yolda dik durmayı öğrendim. Eskiden onay bekleyen, “acaba doğru mu yapıyorum” diye sorgulayan biriydim. Şimdi ise iç sesime daha çok güveniyorum. Hatalarımla da, doğrularımla da kendime ait bir yol çiziyorum ve bu beni güçlendiriyor.

Aslı’nın ruh hali = giydiği kıyafet mi? Mesela “bir rol gibi” giyindiğin oluyor mu?
Kesinlikle! Moda benim için bir ifade biçimi. Bazen çok sade, neredeyse görünmez olmak istiyorum, bazen de enerjimi dışarı taşırmak istiyorum. O yüzden stilim ruh halime göre şekilleniyor. Kimi günler podyumdan fırlamış gibi hissediyorum, kimi günler ise tamamen “benim” dediğim o rahat, içten hallerdeyim.
Hatalarımla da, doğrularımla da kendime ait bir yol çiziyorum ve bu beni güçlendiriyor.
“Beni bu halimle kimse tanımaz!” dediğin stil anı?
Saçlar topuz, eşofman üstü, cildimde üç farklı maske… O kadar doğal ve “ev hali” ki! Story atsam büyük ihtimalle kimse tanımaz. Ama işin komiği, kendimi en çok o hallerde seviyorum.

Tatil valizine asla koymadan çıkmayacağın üç şey?
Güneş kremi olmazsa olmaz! Cildime çok dikkat ediyorum. İyi bir kitap her zaman yanımda olur, çünkü tatil demek biraz da kafa dinlemek demek. Ve evet… Asla tek mayo koymam! Mutlaka yedek bikini ve mayolarım yanımdadır.
Yazlık bir playlist yapsan, açılış parçası ne olurdu?
Kesinlikle Dua Lipa – Don’t Start Now. O enerjisiyle hem dans ettiriyor hem güç veriyor. Yazın ritmini taşıyor bence.
Seni sette değilken en çok nerede buluruz? Sessiz bir kahvecide mi, dans pistinde mi?
İkisi de! O kadar ruh halime bağlı ki… Bazen kalabalıktan uzak, kitap okuyarak geçen sessiz anlar arıyorum. Bazen de müziğin ritmine kendimi bırakmak, dans etmek istiyorum. Her ikisi de bana iyi geliyor. Önemli olan o an neye ihtiyacım olduğunu duymak.
Dinlenmek sadece fiziksel bir duruş değil, zihinsel bir boşluk aslında. Ve ben o boşluğu doğada ve sevdiklerimle buluyorum.
Dinlenmek senin için neye benziyor?
Telefonu sessize almak, denize karşı uzanmak ve en sevdiğim şeylerden biri: köpeğim Charlie’yle vakit geçirmek. Onun yanında zaman yavaşlıyor gibi hissediyorum. Dinlenmek sadece fiziksel bir duruş değil, zihinsel bir boşluk aslında. Ve ben o boşluğu doğada ve sevdiklerimle buluyorum.

Hayatının bu dönemini tek kelimeyle tarif et desek?
“Dönüşüm.” Her şey değişiyor. Ben değişiyorum. Bakış açım, önceliklerim, hissettiklerim… Dönüşmek bazen zor ama bir o kadar da heyecan verici. Çünkü her dönüşümde kendime biraz daha yaklaştığımı hissediyorum.
Seni şu an biri oynasa, bu rolü kime verirdin?
Florence Pugh. Hem enerjisi hem sadeliği hem de güçlü duruşu bana çok yakın geliyor. Bir karaktere sadece oyunculuğuyla değil, varlığıyla da anlam katıyor. Eğer beni biri oynayacaksa, onun gibi biri olmalı!
Flörtte en sevdiğin “oyun” hangisi?
Bakışlar. O ilk göz göze gelişte bir şey başlar. Sözlerden önce o küçük an… Bence her şey orada saklı. Gizli, heyecanlı, çocuksu.

İlk buluşmada seni anında etkileyen o küçük detay ne olur?
Samimi bir gülüş. Öyle sahici, öyle içten olmalı ki… O an aradaki tüm buzlar erir. Geriye sadece o anda olmak kalır.
Bir seyahatinde yaşadığın unutulmaz bir flört hikâyen var mı?
Var… Ama anlatması bir başka yazıya kalsın! Çünkü o anın kendisi kadar, “anlatmam” kısmı da çok eğlenceli. Belki bir gün bir kitapta yazarım. Spoiler yok!
Peki, ilk yaz aşkını sorsak?
Deniz kenarında, güneş yanığıyla kızarmış omuzlar, dondurma lekeli tişörtler ve kalp çarpıntısı… Tam bir gençlik filmi sahnesi gibiydi. Ne zaman hatırlasam içim ısınıyor.
Cosmo okurlarına bir flört önerisi yapacak olsan, bu ne olurdu?
Ne olursa olsun “kendin ol”. Çünkü herkes bir şekilde oynuyor. Ama sen gerçeğinle oradaysan, zaten fark yaratıyorsun. En güzel bağ, sahicilikle kurulan bağ bence.

Hayatının başrolünde hangisi var; aşk, tutku, kariyer? Bu sıralar hangisi baskın?
Tutku. Aşk da kariyer de tutkuyla güzelleşiyor. Eğer içinde o ateş yanmıyorsa, hiçbir şey tam olmuyor. O yüzden şu ara neye dokunsam önce tutkusunu hissediyorum. Ve bu çok iyi geliyor.
Sürpriz köşe!
Aslı hakkında bilmediğimiz 3 şey:
1. Uzay belgesellerine bayılırım.
2. Mutfağa girince zaman kavramım kayboluyor.
3. Sabahları sessizliği seviyorum, kimse konuşmasın istiyorum.
Söyleşi: Cemre Bosnalı Zeydanlı
Fotoğraf: Selçuk Danyıldız
Styling: Merve Okur
Styling Asistanı: Rüya Tekçe
Makyaj: Akgül Manisalı
Saç: Diyar Şekel
Prodüksiyon Sorumlusu: Betül Melike Turaç
Mekan: Intercontinental Istanbul