Modern Hayatın Ters Yüz Ettiği Roller

“Kadın, sadece toplumun belirlediği başarı tanımına odaklanırken aslında kendi içindeki öz gücünü kaybetmeye başlıyor.”
1278128897.jpeg
d3sign | Getty Images

Modern çağın kadınlara sunduğu en büyük “hediye” neydi diye soracak olsak, birçok kişi “özgürlük” diyecektir. Özellikle geçen yüzyılın ortasından itibaren kadınların iş hayatında daha yüksek pozisyonlara gelmesi ve kendi işlerinin patronu olmasıyla birlikte bunu çok daha fazla hissetmeye başladık. Fakat bu özgürlüğün bir bedeli de var mı acaba?

Çevremdeki 40-55 yaş arası kadınlarla konuştuğumda bu bedelin daha fazla farkına vardıklarını hissediyorum. Kadın, ekonomik olarak ayakta durmak zorunda kaldıkça, hem evin geleneksel sorumluluklarını sırtlanırken, hem de erkek egemen toplumunun kurallarıyla tasarlanmış iş dünyasında  “kendini ispat etmek” zorunda kalıyor. Bu ispat çabası, onu doğasına ait olan dişil güçten uzaklaştırıp daha çok erkeksi bir tavra, hedef odaklılığa, güç savaşlarına ve stratejik performansa itiyor. Kadın, adeta bir Amazon savaşçısı gibi her sabah işe zırhını kuşanıp çıkmak zorunda kalıyor. Çünkü biliyor ki erkeklerin yazdığı bu oyunu ancak erkeklerin kurallarıyla kazanabilir.

İş hayatında bu yaşadığımız dönüşüm beraberinde başka bir değişimi de getiriyor. Kadın, kendi dişil yönlerini bastırmak zorunda kaldıkça, erkekler de eski “güçlü cinsiyet” rollerinden yavaşça uzaklaşmaya başlıyor. Kadın evin direği olmak rolünü üstlenirken, erkekler evde daha duygusal, daha pasif ve çoğu zaman hayatının amacını bulmakta zorlanan bir pozisyona geçiyor. Aile içindeki güç dengesi de zaman içinde değişmeye başlıyor. Kadın sadece evdeki işleri yöneten değil, aynı zamanda evin maddi geçiminde de daha fazla rol almaya başlıyor. 

Toplumun kadına çizdiği “çocuk da yaparım kariyer de” yolu, kadını dört koldan çalışmaya mecbur bırakıyor. İş yerinde detaycılığı, iş bitiriciliği ve zor durumları ustalıkla yönetme becerisiyle parlayan kadın, bir yandan da çocukların okuldaki aktiviteleri için gerekli olan malzemeleri tedarik etmeyi, haftasonu doğum günü partileri için hediyeleri almayı, akşam evde ne pişeceğini ve bu yemekler için evde gerekli malzemelerin olup olmadığını düşünmeyi de ihmal etmiyor. Tüm bu sorumluluklar arasında kadın, sadece fiziksel değil ruhsal olarak da tükeniyor. Ve bu tükenmişlik yaşla birlikte kadına derinden vurmaya başlıyor. 

Bu başarı hikayeleri dışarıdan harika gözükse de, içten içe kadınların dişil doğasından kopmasına, sezgisellikten, yumuşaklıktan, şefkatten uzaklaşmasına neden oluyor. Kadının sosyal medyada gördüğü  başarılı ve güçlü kadın figürleri kendi yetkinliğini sorgulamaya doğru çekiyor. Kadın kendini “ben yeterince iyi değil miyim?”, “neden hiçbir şeye yetemiyorum?” gibi sorgulamalar içinde buluyor. Kadın, sadece toplumun belirlediği başarı tanımına odaklanırken aslında kendi içindeki öz gücünü, yani yaratma, büyütme, dönüştürme, hissetme gücünü kaybetmeye başlıyor.

Yukarıda yazdıklarım yanlış anlaşılmasın. Savunduğum şey kadının çalışmaması, para kazanmaması ya da üretimden çekilmesi kesinlikle değil. Hatta tam aksine, ekonomik özgürlük ve üretkenlik, bir kadın için hem kendi ayakları üzerinde durmanın hem de hayallerini gerçekleştirebilmenin en güçlü araçlarından biri. Ancak içinde bulunduğumuz modern hayatın hızı ve ataerkil sistemin işleyişi, kadını kendi özünden uzaklaştırıyor. Onu, doğasında var olan sezgisellikten, empati yeteneğinden, yaratma ve büyütme gücünden koparıp erkek egemen bir oyun alanında “daha sert”, “daha hedef odaklı” ve “daha rekabetçi” olmaya zorluyor.

Bu durum, kadının hem ruhuna hem bedenine ek yükler bindiriyor. Bitmek bilmeyen yapılacaklar listesinin altında kalan kadın her gün başka bir sorumluluğu daha üstüne almaya çalışıyor. Günün sonunda, başarıya koşarken kendi özünden uzaklaşmış, yorgun ama hala “yetişmek zorunda” hisseden bir kadın profili çıkıyor. Oysa kadın, içindeki bu dişil özelliklerini iş hayatına taşıdığında sadece kendi ruhunu beslemekle kalmayıp, çalıştığı ortamı da daha yaşanabilir, daha insani ve daha ilham verici bir yere dönüştürür. Saatlerce uzlaşma sağlanamayan toplantılar empati ile daha uzlaşıcı bir atmosferde son bulabilir. Ya da yaratıcılığını doyasıya ortaya koyan kadın, şirket içinde inovasyonun daha fazla olduğu bir ortam yaratabilir. 

Sonuç olarak belki de artık dengeye gelme zamanınız gelmiştir. Kadının hayatın her alanında mükemmel ve başarılı olma baskısı olmadan, kendi doğasına uygun, özgürce yaşadığı bir hayat tarzını benimsediği, ne sadece erkek gibi davrandığı, ne de tamamen geleneksel rollere döndüğü bir dengeyi bulabilmesini diliyorum.

WhatsApp Image 2024-07-16 at 14.30.08.jpeg
Mine Dedekoca
Yazar
İşyeri Dönüşüm Küratörü Mine Dedekoca, Türkiye’de, esnek işgücü alanında kişi ve toplulukları bir araya getiren, bu konuda farkındalık yaratan ve etkinlikler düzenleyen ilk uzman olmuştur. Happy Work Studio markasıyla kendi esnek çalışma deneyimi ile global uygulamaları harmanlayarak, kurumlara mutlu, kendini gerçekleştirmiş ve ne istediğini bilen çalışanların olduğu “Mutlu İşyeri” yaratma konusunda yön vermektedir.
Devamını okumak için tıklayın
Haftalık