2025 Cannes Film Festivali’nde Öne Çıkan Filmler

Her yıl sinema dünyasının en prestijli etkinliklerinden biri olarak dikkat çeken Cannes Film Festivali, 2025’te de bekleneni fazlasıyla verdi. Festivalin bu yılki seçkisi, sadece vizyoner yönetmenleri ve güçlü oyuncu kadrolarını değil, aynı zamanda çağımızın önemli toplumsal ve sanatsal meselelerini de sahneye taşıyor. Cannes 2025, farklı tarzlarda ve temalarda filmlerle izleyicilere ilham vermeye, düşündürmeye devam ediyor. Eğer siz de bu yılın en etkileyici yapımlarını merak ediyorsanız, festivalin öne çıkan filmlerine birlikte göz atalım.
The Phoenician Scheme, Wes Anderson
Wes Anderson bu kez pastel renkli nostaljisini iş dünyasının keskin köşeleriyle buluşturuyor. The Phoenician Scheme, Benicio Del Toro’nun canlandırdığı zengin sanayici Zsa-zsa Korda’nın dört rakip patronla girdiği güç savaşını konu alıyor. Ancak elbette Wes evreninden bekleneceği üzere, bu hikaye sadece bir iş anlaşması değil; Fransız sömürge döneminden Cennet’e uzanan hayal gücüyle dolu bir görsel yolculuk. Mia Threapleton (evet, Kate Winslet’ın kızı!) ve Michael Cera da kadroya yepyeni bir enerji katarken, Del Toro uzun zamandır hak ettiği başrol ışıltısını nihayet yakalıyor. Anderson hayranları için hem tanıdık hem de heyecan verici derecede taze bir dünya.
Eddington, Ari Aster
Ari Aster’ın sınır tanımayan hayal gücü yine iş başında. Eddington, pandemi günlerinin kaotik ruhunu Western dokunuşlarıyla perdeye taşıyan, kolay sindirilemeyecek kadar cesur bir yapım. Joaquin Phoenix’in anti-masker şerifiyle, Pedro Pascal’ın karizmatik belediye başkanı arasında geçen siyasi ve kişisel çatışmalar, 2020 yazının dikenli gündemini hem gerçekçi hem de çarpıcı bir bakışla ele alıyor. Aster’ın gerilimi iliklere işleyen anlatımı ve Darius Khondji’nin kamerasıyla şekillenen bu film, ne düşündüğünüzden emin olmasanız bile sizi uzun süre düşündürmeyi başarıyor. Baştan sona kışkırtıcı, karanlık ama bir o kadar da büyüleyici.
Sirat, Oliver Laxe
Oliver Laxe, bu kez Sirat ile festival sahnesine tam anlamıyla hükmediyor. Atlas Dağları'nın etkileyici manzarasında geçen film, kayıp kızını arayan bir babanın –ve yanında bu yolculuğa zorla dahil olan genç oğlunun– rave kültürünün göbeğine doğru yaptığı çarpıcı yolculuğu anlatıyor. Ruhani bir boşluğun peşine düşen bu hikâye, hem görsel hem de duygusal olarak sarsıcı. Sert doğa koşulları, rave partilerinin kaotik enerjisi ve baba-oğul ilişkisinin kırılganlığı, filme hem aksiyon dozu hem de derinlik katıyor. 16mm nostaljisiyle çekilen bu yolculuk filmi, güçlü bir sinemasal deneyim ve kaybolmuş bir kuşağın izini süren etkileyici bir anlatı.
Enzo, Laurent Cantet, Robin Campillo
Palme d’Or’lu yönetmen Laurent Cantet’nin ardından, uzun yıllar birlikte çalıştığı Robin Campillo’nun devraldığı bu film, hem bir veda hem de güçlü bir başlangıç hissi yaratıyor. Fransız Rivierası’nda geçen bu çarpıcı büyüme hikayesinde, burjuva bir ailenin en küçük oğlu Enzo, sınıfını ve kimliğini sorgulamaya başlıyor. İnşaatta çalışırken tanıştığı Ukraynalı Vlad’la kurduğu bağ, hem duygusal hem politik anlamda onun dünyasını sarsıyor. Cam duvarlı lüks evler, savaşın gölgesindeki bedenler ve bastırılmış arzularla dolu bu son Cantet-Campillo iş birliği, hem görsel olarak büyüleyici hem de içsel olarak yakıcı bir deneyim vadediyor.
Sound of Falling, Mascha Schilinski
Sound of Falling, savaşlardan günümüze uzanan duygusal bir mirasın izini süren ve Mascha Schilinski'nin adını Alman sinemasının yükselenleri arasına yazdıran etkileyici bir ilk film. Bir çiftlik evi üzerinden anlatılan dört kuşak kadının hikâyesi, izleyiciyi hem tarihsel bir yolculuğa çıkarıyor hem de geçmişin acılarının nasıl bugüne sızdığını gözler önüne seriyor. Film, Birinci Dünya Savaşı’ndan iPhone çağına uzanan anlatısını hep ergenlik çağındaki karakterlerin bakış açısından kurarak zamana dair duygusal bir süreklilik yaratıyor. Yoğun anlatımı, stilize dili ve sabırla örülen yapısıyla Sound of Falling, travmalarla örülü bir geçmişe hem politik hem de kişisel bir bakış sunuyor. Duygusal ağırlığını estetik bir dengeyle taşıyan film, kolay tüketilen hikâyelerden uzak, izleyicisini düşünen ve hisseden bir anlatının içine davet ediyor.