Screen & Film Turizm Nedir? Rota Önerileri

Sevdiğiniz dizilerin setinde yürümek ya da ikonik film sahnelerinin çekildiği yerde fotoğraf çekmek… İşte “screen tourism” tam olarak bu.
HBO Max
HBO Max

Hepinizin başına gelmiştir. Bir dizi izlerken gözünüzü alamadığınız bir manzara çıkar karşıbıza ve aklınızdan “keşke burada olsam” geçer. İşte “screen tourism” tam olarak bu hayali gerçeğe dönüştürüyor. Yani ekran başında gördüğünüz bir sahnenin içine seyahat ederek girmekten bahsediyoruz. Dünya çapında milyonlarca kişi yıllardır Game of Thrones’un çekildiği sokaklarda dolaşıyor, Emily in Paris’in cafelerinde kahvesini yudumluyor ya da Lord of the Rings’in Orta Dünya’sını keşfetmek için Yeni Zelanda’ya uçuyor. Kısacası sinema ve dizi, sadece ekran karşısında vakit geçirmek değil, aynı zamanda pasaportunuza yeni mühürler eklemek için de güçlü bir bahane. Peki bu büyüleyici turizm trendi hangi destinasyonları öne çıkarıyor?

Neden Film & Dizi Turizmi Bu Kadar Güçlü?

Ekranda izlediğiniz sahneler sadece hikayeyi değil, mekanları da kahramanlaştırıyor. Bir şehri tanıtmak için milyonlarca dolarlık reklam kampanyalarına gerek kalmadan, tek bir hit dizi ya da film bile tüm dünyayı oraya çekebiliyor. Ayrıca bu trend yalnızca hayranlıkla sınırlı değil; aynı zamanda ekonomik bir güç. Yerel halk için iş fırsatları yaratıyor, küçük şehirleri global sahneye taşıyor ve kültürel etkileşimi artırıyor. Belki de bu yüzden artık birçok ülke, yapımcıları çekmek için teşvikler ve destekler sunuyor. Yani bir sonraki seyahat planınızı yaparken sadece hava durumuna değil, dizi & film listenize de bakmanızda fayda var.

Dubrovnik’in Game of Thrones ile Yükselişi

Game of Thrones yayınlandığı dönemde yalnızca karakterleriyle değil, mekanlarıyla da milyonları büyüledi. HBO’nun efsane dizisinde King’s Landing sahneleri için kullanılan Dubrovnik, bir anda dünyanın en çok aranan tatil destinasyonlarından biri haline geldi. Orta Çağ’dan kalma surları, dar taş sokakları ve masmavi Adriyatik manzarası, diziyi izlemeyenleri bile etkileyebilecek kadar güçlü bir atmosfer sunuyor. Dubrovnik’in bu hızlı popülerliği beraberinde turizm patlaması getirdi. Kentte Game of Thrones temalı turlar düzenlenmeye başladı, dizi replikleriyle dolu yürüyüş rotaları oluşturuldu. Ancak yoğun ilgi öyle boyutlara ulaştı ki, şehir yetkilileri ziyaretçi sınırlamaları getirmek zorunda kaldı. Yani dizinin finali hayal kırıklığı olmuş olabilir ama Dubrovnik’in turizmdeki yükselişi kesinlikle öyle değil.

Güney Kore: K-Drama ve Sinemanın Küresel Gücü

Bir zamanlar yalnızca Asya’da popüler olan K-dramalar, bugün global bir fenomen. Squid Game’in patlamasıyla birlikte Güney Kore turizmi de adeta roket hızıyla yükseldi. Seul’ün neon ışıkları, Busan’ın sokakları ya da Jeju Adası’nın büyüleyici manzaraları artık sadece ekrandan değil, seyahat planlarından da aşina olduğumuz yerler. “Parasite” filmiyle birlikte sıradan bir apartman binasının merdivenleri bile bir anda turistik cazibe noktası haline geldi. Kore hükümeti de bu ilgiyi desteklemek için özel dijital haritalar ve AR turları geliştirdi. Kısacası, K-pop’tan sonra K-drama da bavulları Kore’ye çeken bir kültürel dalga haline geldi.

Harry Potter Evreninde Birleşik Krallık Macerası

Harry Potter yalnızca bir kitap serisi değil, aynı zamanda milyonlarca hayran için bir seyahat sebebi. İngiltere ve İskoçya’daki pek çok lokasyon, filmlerde gördüğümüz büyülü atmosferi hissetmek isteyenler için adeta birer hac noktası. Oxford’daki Christ Church College, Hogwarts’ın Büyük Salon’una ilham verdi. İskoçya’daki Glenfinnan Viaduct, Hogwarts Ekspresi’nin geçtiği o unutulmaz köprü sahnesiyle özdeşleşti. Londra’daki King’s Cross istasyonu ise özel köşesiyle hala kalabalıkları ağırlıyor. Tüm bunlara ek olarak Warner Bros. Stüdyoları’nın Londra dışındaki Harry Potter turları her yıl milyonlarca ziyaretçiyi ağırlıyor. Yani büyücülük okulu mektuplarımız postaya çıkmamış olabilir ama Hogwarts dünyasını gezmek için kapılar sonuna kadar açık.

Yeni Zelanda: Orta Dünya’ya Yolculuk

“Lord of the Rings” ve “The Hobbit” serileri sayesinde Yeni Zelanda, artık sadece doğa tutkunlarının değil, fantastik evren hayranlarının da rüya destinasyonu. Hobbiton köyü hala sapasağlam duruyor ve ziyaretçilerini Shire’ın küçük evlerinde gezmeye davet ediyor. Ülkenin yemyeşil vadileri, karla kaplı dağları ve masalsı gölleri Peter Jackson’ın filmleriyle özdeşleşmiş durumda. Yeni Zelanda turizmi bu sayede dünya çapında dev bir marka değerine kavuştu. Üstelik film turizmi, ülkenin ekonomik gelirini de katladı. Yani bir bakıma, Frodo’nun yüzüğü Mordor’a taşıma yolculuğu yalnızca Orta Dünya’yı değil, turizm dünyasını da dönüştürdü.

Paris: Emily’nin Şehri

Bir dizi hayranlarının bir şehri yeniden keşfetmesine en taze örneklerden biri kuşkusuz Emily in Paris. Netflix’in popüler dizisiyle birlikte Paris sadece Eyfel Kulesi ve Louvre’dan ibaret olmaktan çıktı. Küçük kafeler, vintage butikler ve sokak köşeleri dizi sayesinde birer Instagram hotspot’una dönüştü. Özellikle dizinin çekildiği Marais bölgesi, Emily hayranlarının kahvelerini yudumlarken selfie çekmek için uğrak noktası haline geldi. Paris zaten romantizmin başkenti ama Emily sayesinde biraz daha şık, biraz daha eğlenceli bir imaj kazandı.

New York: Sex and the City’nin Sokağında Yürümek

Carrie Bradshaw’un ikonik apartman merdivenlerinden, Samantha’nın partilediği rooftop barlara, Miranda’nın kahve içtiği köşelere kadar “Sex and the City” yıllarca New York’u bir şehirden çok, dizinin beşinci karakteri haline getirdi. Carrie’nin evi olarak bilinen Perry Street’te selfie çeken hayranların oluşturduğu kuyruk bunun en somut kanıtı. Üstelik sadece setleri görmekle kalmıyor, dizideki mekanlarda yemek yiyebiliyor, alışveriş yapabiliyor ve bir günlüğüne kendinizi Carrie ve ekibinin dünyasında hissedebiliyorsunuz.

Call Me By Your Name’in Romantik Atmosferi

Luca Guadagnino’nun yönetmenliğini yaptığı “Call Me By Your Name” yalnızca Elio ve Oliver’ın aşkını değil, Kuzey İtalya’nın pastoral güzelliğini de hafızalara kazıdı. Lombardiya bölgesindeki Crema’nın dar sokakları, o meşhur villanın üzüm bağlarıyla çevrili bahçeleri ve yaz akşamlarının dinginliği, filmi izleyen herkesin hayallerine kazındı. Bugün romantik kaçamak planlayan çiftler için Crema gerçek bir film sahnesine adım atma hissi veriyor. Özellikle yaz aylarında bölgede düzenlenen “Call Me By Your Name” temalı yürüyüş turları, sinema ve seyahati birleştiren deneyimlerden biri haline geldi.

Lost in Translation ile Tokyo’nun Ruhu

Sofia Coppola’nın kült filmi “Lost in Translation”, Tokyo’nun karmaşasını ve büyüsünü beyazperdeden dünyaya tanıtmıştı. Bill Murray ve Scarlett Johansson’un unutulmaz sahnelerine ev sahipliği yapan Shinjuku’daki Park Hyatt oteli hâlâ film turizminin en popüler duraklarından biri. Shibuya’nın kalabalık caddeleri, neon ışıkları ve karaoke barlar ise filmi izleyen herkes için Tokyo’yu bambaşka bir deneyimle keşfetmenin yolu oldu. Bugün turistler, Coppola’nın kamerasının gösterdiği o melankolik ama büyüleyici atmosferi birebir yaşamak için aynı otelde konaklamayı ya da aynı barlarda karaoke yapmayı tercih ediyor. Tokyo’nun modern ve geleneksel yanını bir arada görebileceğiniz bu rota, sinema tutkunları için tam bir görsel şölen sunuyor.

yigitcangenc1
Yiğitcan Genç
Yazar
Yiğitcan Genç, dergicilik hayatına bone Magazine & Curated Magazine dergilerinde başladı. Bant Mag., Dadanizm, L'Officiel Hommes Türkiye, Based Istanbul ve GQ Türkiye gibi yayınlarda editörlük yaptı. Dijital dünyada güçlü editoryal içerikler yaratmanın önemine inanarak üretimine devam ediyor.
Devamını okumak için tıklayın
Haftalık