Özleyenler İçin En İyi 90'lar Filmleri

90’larda doğanlar için ise sinema tarihine giriş dersi gibi: Bu filmler hem kalbinizi hem kültürel hafızanızı harekete geçirecek.
Touchstone Pictures
Touchstone Pictures

90’lar dediğimizde aklımıza sadece jöleli saçlar, baggy pantolonlar ve walkman’ler gelmiyor. Bu dönem aynı zamanda sinema dünyasının da altın çağlarından biriydi. Dijital devrim henüz ortada yokken, filmler duygusuyla, senaryosuyla, karakterleriyle büyülüyordu. Bugün hala kült kabul edilen pek çok film 90’larda çekildi ve hala replikleri sosyal medyada dönüyor, soundtrack’leri kulaklarımızda çalıyor. Bu filmler yalnızca o döneme değil, bugüne de hitap ediyor çünkü anlattıkları evrensel. Aşk, kayıp, aidiyet, büyümek, mücadele etmek ve yeniden doğmak. Eğer siz de nostaljiye kapılıp o yılların sıcaklığına ve dokunaklı sinema diline dönmek istiyorsanız, listemiz tam size göre.  

Clueless

Clueless, sadece bir gençlik filmi değil, 90’lar Amerikan pop kültürünün adeta canlı bir arşivi. Alicia Silverstone’un canlandırdığı Cher karakteri, Beverly Hills sosyetesinin pamuk prensesi olarak hayatımıza giriyor ama onun hikâyesi beklediğiniz kadar yüzeyde kalmıyor. Jane Austen’ın Emma romanından esinlenilerek yazılan senaryo, dönemin zengin ergen dünyasını zekice bir ironiyle yansıtıyor. Cher’in gardırobu, bilgisayarla kombini seçtiği o sahne, “As if!” repliği... Hepsi birer ikon haline geldi. Ama Clueless sadece moda dolu sahnelerle değil, aslında sınıf farkı, özgüven, aidiyet duygusu gibi meselelerle de ilgileniyor. Dışarıdan ‘şımarık zengin kız’ gibi görünen Cher’in kendi iç yolculuğu, filmi daha derin bir anlatıya taşıyor. Eğer moda, mizah ve hafif bir içsel dönüşüm arıyorsanız; Clueless tam anlamıyla “başucu” filmi.

Good Will Hunting

Good Will Hunting, sadece üstün zekalı bir genç adamın hikayesi değil; aynı zamanda bir iyileşme, yüzleşme ve yeniden inşa öyküsü. Matt Damon’ın yazıp başrolünü üstlendiği, Robin Williams’ın ise unutulmaz bir mentorluk performansı sergilediği filmde, Will Hunting adlı karakterin matematik dehası kadar, duygusal kapanıklığı da izleyiciye geçiyor. Will’in zekası bir lanet gibi boynuna dolanmışken, onun ruhunu asıl iyileştiren şey formüller değil; terapide açtığı yaralar, dostluğu ve kabullenmeyi öğrenmesi oluyor. Robin Williams’ın canlandırdığı Sean karakteriyle olan diyaloglar, sinema tarihinde belki de en samimi terapi sahneleri arasında yer alıyor. “It’s not your fault” repliğiyle hepimizin kalbine kazınan o an, sadece bir sahne değil; aynı zamanda yüzleşmenin ne kadar zor ama bir o kadar da kurtarıcı olabileceğini gösteriyor. Good Will Hunting izleyene şunu soruyor: Sahip olduğun potansiyeli fark etmek mi daha zor, yoksa onunla yaşamayı öğrenmek mi?  

10 Things I Hate About You

Shakespeare’in The Taming of the Shrew oyunundan uyarlanan 10 Things I Hate About You, 90’lar gençlik filmleri arasında özel bir yere sahip. Çünkü hem dönemin ruhunu çok iyi yansıtıyor hem de bugünden bakıldığında hala taze, hala eğlenceli. Kat ve Patrick’in çekişmeli ilişkisi, Heath Ledger’ın yağmurlar altında şarkı söylediği o sahne, ve tabii ki Julia Stiles’ın duygusal finaldeki şiiri… Her biri kalplere kazınıyor. Bu film, hem liseli aşkların masumiyetini hem de ergenliğin karmaşık ruh halini harika bir mizahla harmanlıyor. Ve kabul edelim, Kat karakteriyle birlikte o dönemde birçok kişi feminist olmanın cool olduğunu keşfetti. Film bittiğinde, sadece bir hikayeyi değil, o dönemin ilişkiler kodlarını da izlemiş oluyorsunuz. Bonus: Soundtrack hala efsane.

Run Lola Run

90’larda Avrupa sinemasının en dikkat çekici yapımlarından biri olan Run Lola Run, sadece deneysel kurgusuyla değil, enerjisiyle de izleyiciyi avucuna alıyor. Film boyunca Lola, sevgilisini kurtarmak için üç kez koşuyor.  Ama her koşuda olaylar farklı gelişiyor. Zaman, kader, küçük kararların büyük etkileri gibi kavramlar filmde hem akıl karıştırıcı hem de ilgi çekici şekilde işleniyor. Film Almanca olsa da, görselliği ve ritmiyle evrensel bir dil konuşuyor. 90’lar Berlin’inin kaotik havası, techno müzik eşliğinde adeta bir karakter gibi arka planda yer alıyor. Özellikle farklı anlatım biçimlerine meraklı olanlar için Run Lola Run, izledikten sonra zihninizde uzun süre dolaşan bir yapım.

yigitcangenc1
Yiğitcan Genç
Yazar
Yiğitcan Genç, dergicilik hayatına bone Magazine & Curated Magazine dergilerinde başladı. Bant Mag., Dadanizm, L'Officiel Hommes Türkiye, Based Istanbul ve GQ Türkiye gibi yayınlarda editörlük yaptı. Dijital dünyada güçlü editoryal içerikler yaratmanın önemine inanarak üretimine devam ediyor.
Devamını okumak için tıklayın
Haftalık